CHP'nin İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşması

CHP'nin İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşması başladı. Toplantının açılış konuşmasını CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu yaparken, "Zamanın, mekanın ötesinde kesintisiz üreten Türkiye'yi şimdiden inşa etmeye başlıyorum. 70 isim ne bir kişi, ne bir parti ne iktidar için çalışacak, onlar vatanları için çalışacaklar" dedi.
Mevlüt Peker
|
03 Aralık 2022, Cumartesi - 18:18
CHP'nin İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşması


CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Söz veriyorum, bu ülkeye hak, hukuk ve adalet mutlaka gelecek, bu ülke küllerinden yeniden doğacak. Atatürk'ün vizyonunu hayata geçireceğiz, yaşama sevincini geri alacağız. Çünkü ancak biz kazanırsak Türkiye kazanır." dedi.

Kemal Kılıçdaroğlu, Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı'nda düzenlenen "İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşması"nda yaptığı konuşmada, köklü bir değişim gerçekleştireceklerini söyledi.

Kılıçdaroğlu, "Yönetenler gelip gidecek ama ülke bir daha asla savrulmayacak. Bu benim güzel ülkeme bırakacağım en büyük ve en güzel miras olur. Bugün verdiğimiz kavga, Türkiye'nin yarın nasıl bir ülke olacağının kavgası, nasıl bir ülke hayal ettiğimizin davası. Bugün bu sahneden size ana muhalefet partisinin genel başkanı olarak değil, kuracağımız sistemin, büyük güç birliğinin bir parçası olarak sesleniyorum. Bu siyaset üstü güç birliği sizlerle birlikte çalışınca tamamlanacak." diye konuştu

6'lı Masa'dan söz eden Kılıçdaroğlu, Türkiye için kenetlendiklerini, 6 lider olarak birlikte yürümeye devam edeceklerini aktardı.

Türkiye dahil dünyanın her yerinden işinde uzman isimlerle bir araya geldiklerini kaydeden Kılıçdaroğlu, 6'lı Masa'da da çok iyi kadrolar olduğunu söyledi.

Bu birlikteliğin başarılı olması için kaynağa ihtiyaç olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, "Açık ve net söylüyorum, Bay Kemal bu sorunu da çözdü. İktidarımızın ilk 6 ayında milletimizin ferahlaması için hızlı çözümlerimiz hazır. İlk adım halkımıza nefes aldırmak, sonra kalıcı refah sağlayacağız. Gerçekleştirdiğim uluslararası temaslarda toplamda 5 trilyon 461 milyar dolarlık fon yöneten yatırım bankaları ve girişim sermayesi fonlarıyla verimli toplantılar yaptık." ifadelerini kullandı.

Çok sayıda somut proje üzerinde çalıştıklarını dile getiren Kılıçdaroğlu, bunları; endüstriyel dönüşümü gerçekleştirme, iş gücü dönüşümü, enerji, gıda bolluğu ve hızlı istihdam artışı olarak sıraladı.

"İnşa edeceğimiz büyük güç birliği kalıcı bir sisteme dönüşecek"

Temiz yönetim ve güçlü sosyal devletle hem gelir hem de fırsat eşitliği sağlanacağını belirten Kılıçdaroğlu, vizyonlarını kısaca özetlemek istediğini söyledi.

Kılıçdaroğlu, Jeremy Rifkin'in Almanya ve Çin'de yaptığı çığır açan endüstriyel dönüşümü Türkiye'de de yapacaklarını anlatarak, şöyle konuştu:

"Selin Hanım, üretimi dönüştürürken üç temel hedefi gözeteceğimizi söyledi. Güvenceli işler yapmak, teknolojik dönüşümü ve yeşil üretimi sağlamak. Daron Acemoğlu dedi ki; Sağlıklı bir Türkiye ekonomisinin olmazsa olmazı demokrasidir, demokrasiyi inşa edeceğiz. Faik Bey ifade etti; Türkiye kral değil kural istiyor. Kurallı ekonomiyi getireceğiz. Hacer Hanım aileyi nasıl koruyacağımızı ve yoksulluğu nasıl bitireceğimizi anlattı. Ufuk Bey Türkiye için sanayi ve istihdam alanında yapılması gerekenleri verilerle anlattı. Refet Bey makro ekonominin hangi anlayışla yönetileceğini aktardı. Hakan Bey para politikalarının nasıl Türkiye'yi hızla zenginleştireceğini anlattı."

Siyasette, siyaset üstü liyakatli kadroların bir arada çalışacağını kaydeden Kılıçdaroğlu, bu toplantıda vurgulamak istedikleri özün bu olduğunu, çalışma prensiplerinin sıcak siyasetin ajandasına kurban edilmeyeceğini dile getirdi.

Kılıçdaroğlu, gelen iktidarların ekonomiyi, sanayiyi kendi siyasal ajandalarına göre manipüle edemeyeceklerini, bağımsız kalması gereken kurumların da bağımsız kalacağını belirterek, "Çünkü inşa edeceğimiz büyük güç birliği kalıcı bir sisteme dönüşecek. Kuracağımız sistem devletin rasyonel yönetilmesi gereken can damarlarını koruyacak. Sistem güçlendikçe ülke artık sürekli yapısal krizlerle de asla karşı karşıya kalmayacak." dedi.

"Bu dönüşümü gerçekleştirecek parayı da bulduk"

Ülke olarak birinci ve ikinci sanayi devrimlerinde geç kalındığını vurgulayan Kılıçdaroğlu, "Emin olun ki ortaya koyduğumuz bu vizyonla yeni sanayi devriminin tam merkezinde olacağız. Bu dönüşümü gerçekleştirecek parayı da bulduk. Altyapıyı kurguladık. Planımız, projelerimiz ve insan kaynağımız hazır. Önce teknolojik yatırımları Türkiye'ye davet edeceğiz. Endüstriyel altyapıyı dönüştüreceğiz. Vizyonumuzu hayata geçireceğiz." değerlendirmesinde bulundu.

Kılıçdaroğlu, böylece Türkiye'nin kalkınacağını ve zenginleşeceğini, bu zenginliğin tabana yayılacağını, halkın zenginleşeceğini, refahın adil dağıtılacağını söyledi.

Güçlü bir sosyal devletle Cumhuriyet'in ikinci yüzyılında halkı hak ettiği refaha ulaştıracaklarını aktaran Kılıçdaroğlu, zengini zenginleştiren, fakiri fakirleştiren bu düzenin sonuna gelindiğini savundu.

"Söz veriyorum, bu ülke küllerinden yeniden doğacak"

Kılıçdaroğlu, "Yanımızda en iyi insanlar var. Elimizde olanaklar var. O zaman yapılacak tek bir şey kaldı. Kazanmak. İnanın başaracağız ve kazanacağız. 6'lı Masa hem Cumhurbaşkanlığı hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde çoğunluğu alacak." dedi.

Zaferin kendilerinin olacağını öne süren Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bunun için 'Doğrul milletim' diyorum. Asla başını eğme. Ayağa kalkın gençler, kadınlar, çocuklar. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Söz veriyorum, bu ülkeye hak, hukuk ve adalet mutlaka gelecek, bu ülke küllerinden yeniden doğacak. Atatürk'ün vizyonunu hayata geçireceğiz, yaşama sevincini geri alacağız. Çünkü ancak biz kazanırsak Türkiye kazanır. Önce kendinizi alkışlayın. İktidara geliyoruz değerli arkadaşlarım. En ufak bir endişeniz olmasın. Dünyanın gözünün içine bakın ve haykırın. 'Ey dünya, Türkiye senin ucuz iş gücü alanın olmayacak, Türkiye senin mülteci kampın olmayacak, Türkiye senin çöp depolama alanın olmayacak'. Sana rakip olmak için geliyorum ey dünya, sana rakip olmak için. Türkiye bir yıldız gibi parlayacak. Yeni Türkiye hayalimiz için yola çıkıyoruz. Hayırlı uğurlu olsun."

EKONOMİSTLERDEN AÇIKLAMALAR

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu konuşmasını tamamlarken, toplantıda ekonomistlerin konuşması başladı. Kılıçdaroğlu'nun ardından, Kılıçdaroğlu'nun Endüstriyel Dönüşüm Başdanışmanı Jeremy Rifkin'in konuşması başladı.

RIFKIN: YÖN HARİTASINA YARDIMCI OLACAĞIM

Rifkin yaptığı konuşmada, "Bilimsel, teknik ve ekonomik girdi sağlayacağım. Türkiye'nin kapsamlı bir yön haritası oluşturmasına yardımcı olacağım. Başta Z kuşağı olmak üzere şunu söylemek istiyorum: İnsanlık için çok önemli bir zaman diliminden geçiyoruz. Daha evvel beş defa benzer yok oluşlar yaşadık. Şimdi altıncısının başındayız. Ekonomik hayatı ve hükümet ilişkilerini değiştiren üç büyük teknolojik devrim oldu: Birincisi iletişim devrimi, ikincisi yeni enerji rejimleri, üçüncüsü yeni taşıma ve lojistik. Akdeniz, iklim değişikliğinden en olumsuz etkilenen bölge. Bütün Türk halkının dayanışma içinde olması lazım. Akdeniz havzası zor durumda. Çok ciddi seller yaşanıyor. Yaz aylarında kuraklık ve ısı dalgaları ile birlikte kıtlıklar yaşanıyor. Sonbaharda ise fırtınalar ve tayfunlar bizi vuruyor. Bunların hepsi bir araya gelerek, ekosistemimizi altüst ediyor. Sadece insan hayatını değil, diğer canlıların hayatını da tehdit ediyor bu. Başta Z kuşağı olmak üzere şunu söylemek istiyorum: Biz altıncı dönemin başındayız. İnsanlık için çok önemli bir zaman diliminden geçiyoruz. Daha evvel beş defa benzer yok oluşlar yaşadık. Şimdi altıncısının başındayız. Gerçeği görmemiz ve uyanmamız gerekiyor. Peki bu neden oluyor? İklim değişiyor çünkü küresel ısınmaya yol açan gazlar salınıyor ve bu gazlar güneşten gelen ışınların dünyadan yansımasını engelliyor. Önümüzdeki 20 yılda güneş, rüzgar ve okyanus ile enerji üreteceğiz. Küresel enerji üretimi bu şekilde olacak. Biz insanlığı doğaya adapte etmek zorundayız. Şimdi genç kuşaklar, sokaklara çıkıp barışçıl protestolar yapıyor. Bir acil durum döneminden geçiyoruz. İlk defa bütün bir kuşak sokağa çıkıp protesto ediyor. Kendilerini bir tür olarak, yani tehdit altında yaşayan bir tür olarak görüyorlar ve protestonun zemininde de bu var" dedi.

ÖZTRAK: ÖNCE FERAHA SONRA REFAHA

Jeremy Rifkin'in ardından CHP Parti Sözcüsü Faik Öztrak kürsüye çıktı.

Öztrak yaptığı konuşmada, "CHP olarak, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında, ülkemizi dördüncü endüstri devriminin takipçisi ve tüketicisi değil, geliştiricisi ve üreticisi yapmaya kararlıyız. Temiz enerjiyle, temiz üretimle, temiz toplumla, temiz fonlarla, tertemiz bir gelecek inşa edeceğiz. Zenginleşeceğiz, milletimizi orta gelir tuzağından kurtaracağız. Kimseyi geride bırakmayacağız. Gençlerimiz, ülkemizin en büyük servetidir. Gençlerimizin işsizliği ise en büyük israftır. Genç ve dinamik iş gücümüzü en etkin şekilde kullanacağız. Dünyayı iyi tanıyan iş insanlarımız var. Ülkemizi hak ettiği zenginliğe mutlaka kavuşacağız. 40 bin kilometreden fazla yol yaptık, meslek örgütleriyle konuştuk. Yeni nesil kalkınma stratejimizi hazırladık, ekonomideki büyük yangını gördük. Ülkemizi önce feraha sonra refaha kavuşturacak programın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha tespit ettik. Kısa sürede ferahlamak için yanlış ekonomi politikalarının neden olduğu belirsizlik çarkını kırmamız, ülkemizin olağanüstü yüksek risk primini aşağı çekmemiz gerekiyor. Bunun için önce Merkez Bankası'nın başına tüm dünyanın saygı duyduğu bir ismi atayacağız, MB'nin hedefi enflasyonu kalıcı olarak tek haneye indirmek olacak. MB'nin bağımsızlığını güvence altına alacak yasal düzenlemeleri yapacağız. Ekonomik öncelik ve ihtiyaçları gözeterek, 2023 bütçesini yeniden yapacağız. Şatafata ve israfa son vereceğiz. Cumhurbaşkanlığı makamını ait olduğu yere, Çankaya Köşkü'ne taşıyacağız. Tasarruflarla, krizin ezdiği kırılgan kesimleri destekleyeceğiz. Mali kural uygulamasını başlatacağız, TVF'yi tasfiye ederek bütçe birliğini sağlayacağız. Kamu özel iş birliği projeleri başta olmak üzere, devletin sırtındaki koşullu yükümlülükleri ortaya çıkaracağız. Hızla atacağımız adımlarla kısa sürede ekonomide öngörülebilirliği artıracak, risk primimizi düşürecek, makro ekonomik istikrarı sağlayacağız. Feraha kavuşmak için iki önemli çapamız var: Güçlü Türkiye, Güçlü Avrupa'dır. Türkiye'nin geleceği, demokratik kurallı dünyadadır. AB üyelik müzakerelerini canlandıracağız. 23. Yargı ve Temel Haklar faslının gerekliliklerini tamamlayacağız. Bu fasıldaki siyasi blokajın kaldırılmasını isteyeceğiz. İkinci çapamız ise, hızla hayata geçireceğimiz yeni nesil kalkınma stratejimiz olacak. Bu, hem ülkemizi ferahlatacak, hem de kalıcı refaha ulaşmamızın önünü açacak. 2030 gündemi sürdürülebilir kalkınma amaçları ve Paris İklim Anlaşması, stratejimizin en önemli küresel referanslarıdır. Biz stratejimizi 4 sütun üzerine inşa ettik. Demokrasisi güçlü; kurumları ve kuralları güçlü Türkiye. Üreterek zenginleşen rekabetçi Türkiye. Zenginliği adil paylaşan Türkiye. Temiz ve yeşil Türkiye. Ülkemizde hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek. Sendikalaşmanın, örgütlü toplumun önünü açacağız. Cinsiyet eşitsizlikleriyle etkin şekilde mücadele edeceğiz. İstanbul Sözleşmesi'ni yeniden yürürlüğe sokacağız" ifadelerini kullandı.

FOGGO: SOSYAL YARDIMLAR TEK ÇATI ALTINDA TOPLANACAK

Yoksulluk ve Dayanışma Ağı Başkanı Hacer Foggo konuşmasını yapmak üzere sahneye çıktı. Foggo, "Türkiye tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşıyor. Yokluğu da varlığı da birlikte yaşadık ve atlattık. son 20 yıldır Türkiye'de gittikçe derinleşen yoksulluk adaletsizliğe yol açıyor. Zenginin daha zengin yoksulun ise daha yoksul olduğu ve bunun doğal karşılandığı bir zamanın içindeyiz. Bu memlekette eşitsizlik bu kadar derin ve yakıcı olmamıştı. Çünkü bu memleket bu kadar umursamaz bu kadar kötü bir yönetim anlayışıyla karşılaşmadı. Bu adaletsiz sisteme karşı CHP iktidarının ilk hedefi yoksulluğu kökten bitirmek olacak. CHP iktidarında hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek ben bu sözün büyüsü ve gerçekliğiyle hiçbir çocuğu geride bırakmayan bir sistemi inşa ederken bir taş koymak için buradayım. bugün burada ilan edilen vizyon güçlü sosyal devlet ile fırsat eşitliği dönemi başlıyor. Bu kalkınma vizyonunun en önemli boyutlarından bir sosyal devlettir. Sosyal devlet ifade özgürlüğü ile okullarda ücretsiz beslenme hakkını birbirinden ayrı düşünmez. CHP iktidarının ilk 6 ayında Aile Destekleri Sigortası Kurumu kurulacak. Tüm sosyal yardımlar tek bir çatı altında toplanacak. Hiç kimse sosyal yardım almak için kapı kapı dolaşmak zorunda kalmayacak. Devlet, zorda olanın ayağına gidecek" diye konuştu.

Merkez Bankası Eski Başekonomisi Prof. Dr. Hakan Kara sunumunu yapmak için sahneye çıktı.

PROF. KARA: MAKRO İSTİKRAR PROGRAMI NASIL OLMALI

Prof. Kara konuşmasında ekonomide istikrar sağlanmasına dikkat çekerek şunları söyledi:

"Yoksullukla mücadele için kaynak gerekiyor. Sürdürülebilir bir büyüme, gelir artışı lazım. Ayağı yere basan bir makro çerçeve oraya koymak gerekiyor. Önümüzdeki dönemde bir makro istikrar programının ana bileşenleri, özellikle makro finansal taraftan bakılınca nasıl olmalı, teknik görüşlerimi dile getireceğim. Geçmişten ders alıp, geleceğe yönelik politikaları tasarlamak gerekiyor. Türkiye'nin önemli bir deneyimi var. 2001 krizi sonrası uygulanan politikalar. Bu politikalardan alınabilecek dersleri anlatıp, Türkiye'ye özgü, makro finansal tasarım nasıl oluşturulabilir, buna ilişkin görüşlerimi açıklamak istiyorum. 21. yüzyılda ekonomi politikası deneyimi deyince, arka planda MB'nin de başrolde olduğu bir kronoloji de benim aklıma geliyor. 2001 sonrası bir enflasyon hedeflemesi uygulandı. Bağımsız para politikası ve MB'nin kısa vadeli faizleri temel araç olarak kullandığı, buna da sıkı bütçe politikasının, faiz için fazla ile eşlik ettiği bir program vardı. Küresel kriz sonrasında yaklaşım değişmeye başladı. Finansal istikrar vurgusu öne çıkmaya başladı. Ama arka planda MB'nin faiz politikası üzerindeki kısıtlar o dönemde başlamıştı. Para politikasının önemsizleştirilmesi diye tanımladığım dönem var sonrasında."

GÜRKAYNAK: TÜRKİYE'DE ENFLASYONUN YÜKSEK OLMASININ SEBEBİ...

Prof. Dr. Refet Gürkaynak, sunumuna başladı. Gürkaynak konuşmasında şu ifadeleri kullandı:

"Neden buradayız, gittiğimiz yönde söz sahibi miyiz, bunu nasıl değiştirebiliriz, Türkiye’nin neden bütünsel bir değişikliğe ihtiyacı var, neden Türkiye’nin sorunlarının sadece bazılarını çözemeyiz, bu bütünsel değişikliği nasıl yapabiliriz, neden bunu yapmak zorundayız bundan bahsetmek istiyorum.

Türkiye’nin durumundan bahsederken, içimizi karartmadan konuşmak mümkün değil. İktisadi durumumuz kötü, benden duymaya ihtiyacınız yoktu bunu. Sadece uzmanlık ve optimizimle daha iyisinin mümkün olduğunu söylemek isterim.

Bizim için mümkün olan iyi şeyler bizim yakın veya uzak geçmişimizde görmüş olduğumuz şeylerle sınırlı değil. Bizim görmediğimi kadar iyisi olmamız mümkün. Bazen Türkiye’de olup biteni dünyanın tezahürü olarak anlatmaya çalışıyorlar. Bu sorumluluğu bizden atıyor ama değiştirme yetkisini de elimizden alıyor. Halbuki böyle değil.

Bazen Türkiye’de olup biten şeyleri dünyanın bize bir tezahürü olarak anlatmaya çalışıyorlar. Bunlar bize enflasyon veyahut fakirlik Türkiye’ye olan şeyler deme yolları. Bu sorumluluğu bizden atıyor, belki biraz içimizi rahatlatıyor ama diğer yandan da bunu değiştirme yetkisini de elimizden alıyor. Halbuki böyle değil. Türkiye her ülke gibi bir ülke.

Enflasyonun bu kadar yüksek olmasının sebebi adının ‘Türkiye’ olması, şu enlemde-boylamda olmasından dolayı değil. Bu ülkede ne olup bittiğine dair söz sahibiyiz. Bunun sorumluluğunu almak zorundayız. Bu enflasyon bizim yaptığımız bir şey. Dünyanın her yerinde olduğu gibi iyi politikalar iyi sonuçlar, kötü politikalar kötü sonuçlar doğruyor. Dünyanın her yerinde işe yaramayan politikalar Türkiye’de de yaramıyor. Buna şaşırmamak lazım.

Türkiye’de sadece şu ankinden daha iyi merkez bankacılar var demek zorunda değiliz. Dünyanın en iyi merkez bankacılardan biri Türkiye’de. Biraz önce konuşmasını dinledik.

Devlet kapasitesi demek biber gazı sıkmak değil. Daha iyi eğitim istiyorsak aynı okulları yıkıp yerine inşaat yaparak mı yapacağız, yoksa öğretmen maaşlarını artırarak mı yapacağız? Bu kadar uzmanlığın, bilginin, uygulama kültürünün olduğu ülkede bir kere daha bunları yapmamalıydık.

Türkiye’yi enflasyonu düşüren politika sadece enflasyonu düşürmeyecek. Birçok şeyi ıslah edecek. Bu bedava değil bunun maliyetini ödeyeceğiz. O maliyet bir defa ödenecek. Ondan sonra faydası nesiller boyu. O nesiller boyu faydayı içselleştirmek zorundayız çünkü bunu yapmadığımız zaman başımıza ne geldiğini biliyoruz.

Uzmanlıkla “Türkiye’de enflasyon düşecek” diyebiliyorum. Bunun nasıl yapılacağını biliyoruz. Zor değil. İhtiyacımız olan şey bunu yapacak niyet ve irade. En nihayetinde “Türkiye’de enflasyon düştü, gelir dağılımı düzeldi, büyüme arttı, giden insanlar tekrar mutlulukla geri geldi” dediğimiz zaman, bu dünya değiştiği için olmayacak. Biz böyle yaptığımız için olacak."

PROF. AKÇİĞİT: TÜRKİYE'YE HAS PROBLEMLERİMİZ VAR

Yeni ekonomik sistemin istihdama sağlayacağı faydayı Prof. Dr. Ufuk Akçiğit anlattı. Akçiğit eğitim ve istihdam konusunda şu ifadeleri kullandı:

"1960 senesinde Türkiye'nin milli geliri, ABD'nin yüzde 20'si civarındaydı. Zaman içinde OECD ülkelerine bakarsanız, çoğu ABD'ye yakınsamış veya geçmiş. Türkiye olarak aşama kaydedememişiz. 2008 civarında 1960'lar seviyesine gelmişiz, ne yazık ki o kazanımları da 2013 senesinden itibaren kaybetmişiz. Bugün Türkiye'nin milli geliri, ABD'nin yüzde 15'i seviyesinde. Evet, Türkiye'de daha fazla telefon, internet, yollar kullanabiliyoruz ama bu dünyanın her yerinde olan bir gerçeklik. Biz diğer ülkelere göre daha düşük performans göstermişiz.

Firma rekabetine bakmak istiyorum. Türkiye'nin uluslararası alanda rekabetçi olmasını istiyorsak, Türkiye içinde rekabeti sağlamamız gerekiyor. Bu çok kapsamlı bir durum.

4 firma 2020 yılında e-ticaret pazarlama bütçesinin %70'ini oluşturuyor. Böyle bir ortamda rekabet olmaz. Bunun acil çözülmesi gerekiyor. Sadece firmaların dinamik olmasını beklemememiz gerekiyor. Rekabet kurumunun da dinamik olması, ileriye dönük olması gerekiyor.

Regülasyonlar hassas bir konu. Zaman içinde biriken bir şey. Firma büyüklüğü arttıkça, firma sayımız azalıyor. 50 kişi bariyerine yaklaşınca firmalarda bir yığılma var. Firmalar ellinin üzerine çıkmamak için kendilerini 49 48 işçiye park etmiş durumda. 50 ve üstü işçi çalıştıran firmalar, daha kapsamlı regülasyonlara tabi. Bunlardan kaçabilmek için 50'nin altında tutuyorlar büyümek yerine. Ya da kayıt dışı ekonomiye kaçıyorlar. Bu çok tehlikeli bir şey. Bu tarz politikalar hem kayıt dışını tetikliyorlar hem de refaha ciddi şekilde zarar veriyor. Regülasyonları kaldıralım demek değil bu, daha efektif hale getirmemiz gerekiyor. Bu da işin analizini anlayabilen insanların verilere bakarak bunları inceleyip yukarıya raporlaması ve destek vermesi ile olabilecek bir şey bu.

Devlet desteklerinden biraz bahsedelim. İnovasyon bazlı büyümek istiyoruz ama çok iyi durumda değiliz. Türkiye'deki ArGe harcamalarının GSMH'ya oranı, OECD ülkelerin çok çok arkasında. Biz OECD ülkelerine yakınsamayı beklerken, bu kadar yetersiz harcamayla onlara yakınsamamız mümkün değil. Türkiye'de ArGe harcamalarının düşük olmasında olay, kamunun verdiği destek miktarı değil, başka yerde yatıyor.

Kişi başına düşen bilimsel yayın açısından da çok çok arkasındayız. Biz aslında inovasyon için GSMH'ya oranla destek açısından miktar görünmüyor. Problem miktarda değil, o paraların nasıl kullanıldığı ile alakalı. Etkin şekilde kullanılmadığı için bu kadar kaynak işe yaramıyor. Etki analizi dediğiniz şey çok önemli oluyor. Biz nereden katma değer yaratabiliriz oraya odaklanmamız gerekiyor.

Kamu garanti fonu çok fazla tartışılan bir konu. Türkiye'deki firmaları büyüklüklerine göre ayırdık, aldıkları her destek için ne kadar istihdam yaratmışlar, onu sorduk. En az etkiyi büyük firmalar yaratmış, en büyük etkiyi orta ölçekli firmalar yaratmış. Bu, Türkiye'nin bir gerçeğidir. Türkiye'deki firmaların en büyük problemlerinden biri, orta ölçekli firmaların patinaj yapmasıdır. Sanayi politikaları geliştirirken biz batının sanayi politikalarını alamayız. Bizim Türkiye'ye has problemlerimiz var. Firmalarımız Türkiye'de genel olarak küçük. Ulusal şampiyonlar yaratabilmemiz için orta ölçekli firmaların büyümesi gerekiyor. Her yere destek verirsek olmaz, eldeki kaynakları orta ölçekli firmalara aktarsak, ortaya çok daha fazla istihdam çıkacak.

Türkiye'deki araştırmacılar, hangi alanlarda çalışıyorlar? Yüzde 50'nin üzerinde sağlık alanında çalışıyor. Biz bir sanayi geliştirebilmiş miyiz peki? Biz bu kadar emek harcayarak bilim ortamı yaratmışız bilim ortamı açısından ama onu milli gelire çevirememişiz. Hollanda, Finlandiya çevirmiş. Hangi kaslarımızın güçlü olduğunu anlayıp kaynaklarımızı oraya aktaralım ki daha güçlü bir etki yaratalım.

Dijital dönüşüm, gelişmekte olan ülkeler için önemli bir fırsat oldu. Türkiye'deki firmaların dijital dönüşüm yapabilmesi için en önce yazılımcıya ihtiyacı var. Türkiye; nüfusa oranla yazılımcı oranla Avrupa ülkeleri arasında en sonda. Herkes yazılımcı bulamıyoruz diyorlar. Az miktardaki yazılımcıyı da dışarıdaki firmalara kaptırıyoruz diyorlar. Bizim nerede eksikliğimiz varsa ona yatırım yapmamız gerekiyor. Sizin futbolcularınız iyi değilse, şampiyon olamazsınız. Yazılımcı yetiştirmeniz gerekiyor ki firmalarınız da rekabetçi hale gelebilsin.

Mezun edilen öğrenciler nerelerde çalışıyor onlara bakalım. Türkiye, son on yıldaki mezunlarını hangi alanda vermiş? Tıp, eğitim, işletme, tarih, ziraat, psikoloji, ekonomi, din, hukuk, elektik elektronik ve ondan sonra bilgisayar mühendisliği... Eğitimimiz yarınları anlatıyorlar. Bu insanlar mezun olduğunda Türkiye ekonomisinde iş yapacaklar. Biz yeterince beşeri sermaye yatırımı yapmadığımız için problemlerin devam edeceğine çok şaşırmamak gerekiyor. Sanayi ve eğitim politikalarını birbirinden ayrı düşünemeyiz."

BÖKE: YENİ KAMU ANLAYIŞI

CHP Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke, çevre sorunlarıyla büyüme, teknolojiye uyum sağlama ile dijital kalkınma ve yeşil dönüşümü anlattı. Böke şunları söyledi:

"Bilim insanları konuştu dinledik öğrendik işte biz bilimle siyasetin köprüsünü kurmaya geliyoruz tüm bilim insanlarını bilimle siyasetin köprüsünü kurma iradesi gösteren tüm siyasi liderleri ve siyasetçileri, bizi izleyenleri tüm halkımızı aynı coşku ile selamlıyorum. Büyük bir değişimin eşiğindeyiz. 85 milyon ortak geleceğimizin ne olacağına dair keskin bir yol ayrımındayız. Ülkemizi dünyanın ucuz emek gücü deposuna dönüştüren, halkı yoksullaştıran, rantçı, bilimden uzak ekonomik anlayışla mı devam edeceğiz; yoksa hak temelli kalkınmayla emeğe ve üretime değer veren yeni bir anlayışla, çağı yakalayan bugün bizde varız diyen yeni kalkınma hikâyesi ile mi? Bizim tercihimiz, bizim vizyonumuz belli. Türkiye’yi cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında kalkındıracağız. Ve toplumun tüm kesimleri hep birlikte zenginleşeceğiz. Bugün yaşanıyor olan bu ağır yıkıcı kalıcı bir şekilde hep birlikte ortada kaldıracağız. Nasıl mı? Üretimi dönüştüreceğiz.

Bugün ekonomi ranta dayanıyor. Dönüştürdüğümüzde üretmen yatırımlara dayanacak. Bugün ekonomi ağır bir sömürü düzeni içerisinde yürüyor. Yarın kalkınma olacak. Bugün vergi yükü halkın omuzuna bırakılmış vaziyette. Yarın adaletli bir vergi düzeni olacak. Dönüşen üretimle istihdam yaratacağız, verimlilik yaratacağız, gelirleri artıracağız, hayat pahalılığına son vereceğiz. Kaliteli hayatları hep birlikte yaşayacağız. Bugün ü. Buçuk milyon insanımız işsiz. Yaklaşık üç milyon insanımız ara dahi bulayamayacağını düşündüğü için iş aramayı bile bırakmış. Ama umutsuzluğa yer yok. Üretimi dönüştürdüğümüzde herkes için iş herkes için istihdam olacak. Bugün çalışanların yüzde 65’i asgari ücret veya ona yakın ücret alıyorlar. Ama umutsuzluğa yer yok. Üretimde yapacağımız dönüşle verimlilik artacak ve ücretler herkes için yükselecek. Bugün dünyanın çalışanlar için en kötü çalışma koşullarına sahip 10 ülkesinden biri Türkiye. Ama üretimde yapacağımız dönüşümle güvenceli istihdamda sosyal adaleti mutlaka sağlayacağız. Bugünün rantçı zihniyeti, doğayı katlederek iklim krizinin en ağır koşullarıyla halkı baş başa bırakmış vaziyette. Ama üretimde yapacağımız yeşil ve mavi dönüşümle yani temiz üretimle nefes alacağız. Bu dönüş yarını beklemeyecek bu dönüşüm iktidar olduğumuz gün başlayacak.

Dünya yeni bir üretim devriminin eşiğinde. Bu devrim bilgiye veriye bilginin ürettiği yeşil ve yeni teknolojilere dayanıyor. Daha önceki üç büyük sanayi devrimini ıskaladık. Bu sefer ıskalamayacağız. Parçası olacağız. Hatta öncüsü olmaya geliyoruz.

Yeteneklere insanına üreticisinin kapasitesine yatırım yapan yeni bir kamucu anlayışla geliyoruz. Yani ülkemizi girişimci ve dinamik bir devlet anlayışı ile yönetmeye geliyoruz. Kamu üreticinin hem öncüsü hem destekçisi hatta kuralları birlikte belirleyeceği demokratik ortağı olacak. Biz üretimi dönüştürürken üç temel hedefimiz olacak. Güvenceli ve kaliteli işler yaratmak, önüşümü sağlamak ve üretimi yeşil yapmak. Yani kimseyi geride bırakmayan adil bir dönüşüm için geliyoruz.

Kamunun kaynakları yandaşlık üzerinden değil kamu yararı yaratmak için kullanılıyor olacak. Bu kapsamda kamu ihale kanununu yeşil ekonomi politikaları ile uyumlu, teknoloji yoğun üretimi teşvik eden, belgesel kalkınmayı destekleyen, organize suç, yolsuzluk, kara para aklama sucularıyla mücadele eden bir yapı da hazırlıyor olacağız. Yani artık biz geldiğimizde kamuda temiz ihale dönemi başlayacak.

Kamunun kaynakları KÖİ projeleri adı altında yandaşa aktarılmayacak. Kamunun kaynakları yolsuzluk içeren ihalelerle dağıtılmayacak. Kanunun parası kamuda halkta kalacak. Ve biz o parayı halk için kullanıyor olacağız. Yani kaynak nerede derseniz vergide adalet reformuyla temiz fonların yatırım yamak isteyeceği bir ülkeyi ortaya çıkartarak kamunun kaynağını kamuda tutarak yeni istihdam alanları için, yeniş yatırımlar için, güvenceli işler için atılması gereken tüm adımları atıyor olacağız. İşsizlik böyle bitecek. Reçetesi elimizde var, hazırız.

Kamu yok olma tehdidi altındaki işleri belirleyecek. Bir planlama bir dönüşüm stratejisi ortaya koyacak. Ve biz una uygun eğitim programları açıyor olacağız. Ve tüm çalışanların kendi şahsına ait olacak kişisel eğitim hesapları olacak. Yani mesleği yok olma tehdidi altında olanlar veya mesleğini değiştirmek isteyenlerin hayallerinin güvencesi bu kişisel eğitim hesapları olacak. Herkesin kendi hayali gerçekleşebilecek bir ileri hedef olmuş olacak. Peki bu yetenek inşasının sonunda verimlilik artacak, ücretler artacak, asgari ücreti değil zenginleştirici ücreti konuşuyor olacağız.

Torpille değil yeteneklerimizle; hangi adreste doğduğumuzla değil inşa edebildiğimiz öğrendiklerimizle var olacağız. Yani hiçbir genç okusam da ne olur demeyecek. İşte bunnu için İŞKUR’un MEB ile koordinasyonla yürüteceği danışmanını ara uygulamasını biz başlatacağız. Böylece her gen yetenekleri ve hayalleri doğrultusunda bir sosyal hizmet ve rehberlik danışmanı ile eşleşecek.

Mahallesinde kreş, bakım hizmetleri olmadığı için çalışamayan kadınlar. Bilgiye, teknolojiye erişemediği için bunlarla tanışamayan gençler, hepimizin hayatını dönüştürmeye geliyoruz. Bizim inşa edeceğimiz tolu konutlarda her 20 binadan bir tanesini ortak alan olarak inşa edeceğiz. O ortak alanda kreş olacak, bakım hizmetleri olacak, dijital kütüphane olacak, teknoloji laboratuvarları olacak."

2006'DAN SONRA İSTİKRARSIZ BÜYÜME GÖRÜYORUZ

MIT Ekonomi Bölümünden Daron Acemoğlu konuşmasında şu ifadeleri kullandı:

"Türkiye'nin büyüme dinamikleri az çok biliniyor. 80'lerin sonunda ve 90'larda potansiyelinin çok altında büyüdükten sonra; Türkiye, 2001-2006 yılları arasında, gayri safi hasıla büyüme oranını yüzde 6'lara kadar çıkardı. Sonra daha istikrarsız ve orta oranlı bir büyüme görüyoruz. Ama büyüme oranından daha da önemlisi, büyümenin kalitesi. Büyümenin kalitesinin çok yönü var ama ana problem Türkiye'de verimlilik. Büyümenin, verimliliği artırmaması.

http://ankaramasasi.com/haber/1984628/chpnin-ikinci-yuzyila-cagri-bulusmasi
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.