Anadolu’nun manevi mimarları: Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri

Müslümanların her yıl heyecanla beklediği Ramazan Ayı’nın yaklaşmasıyla birlikte, İslam alimlerinin hayatlarını Ankara Masası mercek altına alıyor. Yaklaşık 2 ay sürecek yazı dizisinin ilk bölümünde Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri'nin hayatı yer alıyor.
Ankara Masası
|
02 Mart 2021, Salı - 12:30
Anadolu’nun manevi mimarları: Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri

Dua ordusunun komutanları, hayatlarını İslam dinini daha iyi anlatabilmek için adayanlar...

Onlar Allah dostları, gönül sultanları, Anadolu’nun manevi mimarları…

Söz sarrafı, gönül aynası Yûnus Emre Hazretleri'nin birbirinden değerli mısralarla anlattığı büyük gönül sultânı Ahi Evran Hazretleri'nden, ömrünü Hak ve ilim yoluna adayan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi'ye; ilmi ve mâneviyâtıyla 18. yüzyıl tasavvuf ve kültür hayatını derinden etkilemiş Hazreti Pir Nûreddîn Cerrâhî'den, ezel dünyâsında verdiği söz üzere yaşayıp, ahde vefâsına tam bir sadâkatle, ebedî âlemin aşk-ı ateşiyle yanmış gönül sultânı Şeyh Vefâ Hazretleri'ne kadar İslam alimlerinin hayatları Ankara Masası okuyucusu ile buluşuyor.

Yaklaşık 2 ay boyunca sürecek yazı dizisinin ilk bölümü sizlerle...

(Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri)

Bilmek istersen seni,

Can içre ara cânı.

Geç cânından bul ânı,

Sen seni bil, sen seni.

Kim bildi ef’âlini,

Ol bildi sıfatını.

Anda gördü zâtını,

Sen seni bil, sen seni.

Bayrâm-ı özünü bildi,

Bileni ânda buldu.

Bulan ol kendi oldu,

Sen seni bil, sen seni.

Hacı Bayrâm-ı Velî

Dosta adanmış bir ömrü, O dostu ve özünü bilerek yaşamış büyük bir âlim ve gönül sultânıdır Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretleri (k.s)… Ankara’dan, ecdâdın dersaâdeti İstanbul’a açılan sırlı bir kapıdır. Peygamber Efendimiz’den (s.a.v) müjdeli Fâtih Sultan Mehmed Hân’ın hocası Akşemseddin’i yetiştiren bir ilmî deryâ Hacı Bayrâm-ı Velî... Geride bıraktığı dört şiiri ile 600 yıldır dillere dostu söyleten Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretleri, Ankara’daki makâmında yüzlerce yıldır ziyâret edilmektedir.

Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri'nin hayatı

Hakkındaki kaynaklar oldukça sınırlı olduğundan, Hacı Bayram Hazretlerinin mübârek hayatlarına dâir bilgilere büyük velînin yetiştirdiği mürid ve âlimlerin eserlerinde rastlamak mümkündür. Peygamber Hz. Muhammed’den (s.a.v) alınan Allah sevgisi mîrâsını, müridleri vasıtasıyla günümüze kadar taşıyan Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretleri tasavvuf yolculuğuna Melamî olarak başlamıştır. Vefâtının ardından müridleri, ondan aldıkları ilim ve terbiyeyi Bayrâmiyye tarîkatını kurarak yaşatır. Böylece Anadolu topraklarında doğup büyümüş ilk tarîkat Bayrâmiyye tarîkatı, o tarîkatın pîri de Hacı Bayrâm-ı Velî olur. 1428 târihli bir vakfiyede Bayrâmiyye tarîkatının pîri Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretlerinden “Kutbü’l-Evliya, Eş-Şeyh El-HacıBayrâm-ı b. Ahmed b. Mahmud El- Ankaravî” diye bahsedilir. Bu ifâdelerden ve künyesinden, Hacı Bayram'ın daha hayatta iken çok büyük bir mânevî nüfûza sâhip olduğu anlaşılmaktadır. Âşıkpaşazâde’nin "Rum'dan Şeyh Hacı Bayrâm-ı vâki oldu. Bunlar duâları makbul azizler idi" satırları da bize Hacı Bayrâm-ı Velî’nin nasıl mânevî bir çoşkuya sebep olduğunu gösterir. Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretleri hakkında en detaylı araştırma Bursalı Mehmed Tâhir ve Fuat Bayramoğlu’nun 18. ve 19. yüzyıl resmî vakıf belgelerini tarayarak yaptığı çalışmalardır. İsmâil Hakkı Bursevî’nin, Silsile-i Celvetiyye adlı eserinde büyük velînin hayâtına dâir bazı izler bulunmaktadır.

Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri'nin doğum tarihi ve yeri

Kaynaklarda kesin olmamakla birlikte Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretlerinin doğum târihinin 1352–1353 yılları olduğu tahmin edilir. Ankara’nın Solfasol köyünde doğan ve asıl adı Numan olan Hacı Bayrâm-ı Velî’nin babası Koyunlucalı eşrâfından Ahmed, annesi ise Fatma Hanım’dır. Abdal Murad ve Safiyüddin adında kendinden küçük iki kardeşinin olduğu bilinen büyük mutasavvıf 15. yüzyılda Anadolu’da derin izler bırakmış, halk arasında Horasan velîlerinden biri olarak da tanınmıştır. Hacı Bayrâm-ı Velî’nin hayâtı Ankara’da başlar, Ankara’da biter; lâkin adı hep gönüllerde yaşar.

Geçimini tarımla uğraşarak temin eden Hacı Bayram Hazretlerinin babası, kendisi ile tarlada çalışan evlâdının okumaya olan istidâdını fark eder. Ahmed Bey, ilim ve edep öğrenmesi için O’nu önce Ankara'da Karamedrese'ye, ardından da ilmini arttırması için Bursa’ya gönderir. Hacı Bayrâm, Bursa’da tahsilini tamamladıktan sonra tekrar Ankara’ya döner. Kalbi Allah aşkı ile dolu Hacı Bayrâm-ı Velî Ankara’ya döndükten sonra ilmini ilerletmek için kendine bir yol, bir mürşid aramaya koyulur. Önceleri Halvetî tarîkatında terbiye alan Hacı Bayrâm-ı Velî daha sonra Nakşibendî tarîkatında edep ve terbiye öğrenerek buradan icâzet alır.

Tasavvuf târihi, birbirine bağlı altın halkalardan oluşur. Mürşid-i kâmiller Kur’ân-ı Kerîm’in hakîkatleri ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) sünnetiyle birbirine bağlanır. Tasavvuf geleneğinde silsile-i tarîkat adı verilen bir zincir oluşur. Tasavvuf büyükleri "Tevhid'den tam istifâdenin ancak, kesintisiz bir silsileye sâhip mürşid-i kâmil ile olacağını ifâde ederler. Hazreti Ümmî Sinan ve Niyâzî-i Mısrî, Üftâde Hazretleri ve Aziz Mahmud Hüdâî, Mevlânâ Celaleddîn Rûmî ve Şems-i Tebrizî, Somuncu Baba ve Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretleri bu zincirin hepimizin bildiği altın halkalarından sadece birkaçı…

Hacı Bayrâm-ı Velî’nin Hocası Somuncu Baba’nın müridi oluşu

Pir Hacı Bayrâm-ı Velî de hakîkat yoluna şeyhi Somuncu Baba ile erişir ve bu yolu O’nunla yürür. Etkili konuşması ve engin bilgisiyle kısa zamanda dervişler arasında adı kulaktan kulağa yayılınca, ününü duyan dönemin büyük âlimlerinden Şeyh Hamidüddîn Hazretleri yâni Somuncu Baba, kendisini Kayseri'ye dâvet eder. Kaynaklarda, Hacı Bayrâm-ı Velî’nin Hocası Somuncu Baba’nın müridi oluşu şöyle anlatılır:

Somuncu Baba, Şeyh Şücâüddin Karamânî'ye, "Ankara'da Hacı Bayrâm-ı adlı bir müderris vardır, onu buraya dâvet et." diyerek kendisini Ankara'ya gönderir. Şeyh Şücâüddin derhal Ankara’ya gider ve Hacı Bayrâm-ı medresesinde bulur. Hocası Somuncu Baba’nın dâvetini bildirir, Hacı Bayram da, "Dâvete icâbet etmek lâzımdır" diyerek Şeyh Şücâüddin ile birlikte Kayseri'ye gider ve Somuncu Baba’ya tâbi olur. Somuncu babanın irşâdıyla, ruhî kemâlâtın yüksek derecelerine ulaşan Hacı Bayram Hazretlerinin sohbetinde; Ömer Dede, Baba Nahhâs, İnce Bedreddin, Kızılca Bedreddin gibi çok sayıda âlim ve gönül ehli yetişir. Abdurrahman el-Askeri Mir'âtü'l-Işk adlı eserinde Somuncu baba ve Hacı Bayram’ın tanışmalarını şu ifâdelerle anlatır:

Hacı Bayram ismi nereden geliyor?

Hacı Bayram’ın asıl adı Nûman’dır ve Yıldırım Bayezid'in kapıcıbaşısıdır. Yıldırım Bayezid ve Timur arasında devam eden savaş sırasında Somuncu Baba Bursa’dan ayrılır ve Adana’da Ceyhan nehri kenarında bir köyde ikâmet etmeye başlar. Somuncu Baba’yı daha önceden tanıyan Hacı Bayrâm-ı Velî onun arkasından gider. Sarayda önemli bir görev olan Kapıcıbaşı kıyâfetlerini değiştirip, yerine tüccar kıyâfetlerini giyerek Somuncu Baba’yı bulmak üzere yola çıkar. Adana’da Somuncu Baba'nın yerini öğrenen Hacı Bayram köye varıp şeyhin elini öper. Anadolu'nun durumu hakkında bilgi verir ve Yıldırım Han’ın öldüğünü söyler. Hacı Bayrâm’ın amacı şeyhe hizmet etmektir; tüccar kıyâfetlerinden soyunup, dervîşâne bir kisveye bürünerek Somuncu Baba’nın hizmetine girer. Kendisini kabul eden Somuncu Baba ona, "Adını da değiştirelim” der. Birkaç gün sonra Kurban Bayramı olduğundan kendisine "Hacı Bayram" adını verir. Somuncu Baba ve Hacı Bayram Adana’dan ayrılarak önce Şam'a, ardından da Hicaz'a giderler. Hac dönüşü de Aksaray'a yerleşen Somuncu Baba bir yıl sonra Hacı Bayrâm’ı Ankara'ya gönderir.

Hacı Bayram Hazretlerinin çevresinde toplananların çoğalması, şöhretinin şehirleri aşmasıyla dedikodular da başlar. Hacı Bayrâm-ı Velî, Sultan II. Murad tahta geçtikten sonra, saltanat iddiasında bulunmak ve insanları dalâlete sevk etmek iddialarıyla pâdişaha şikâyet edilir. Sultan II. Murad, Hacı Bayrâm-ı Velî’yi Edirne’ye getirmek üzere bir muhafız görevlendirir. Saray muhafızı Ankara’ya yaklaşınca Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretleri atına binerek görevliyi karşılar ve nereye gittiğini sorar. Saray muhafızı "Hacı Bayram derler, bir müddeî varmış, bazı fesâdâtı sultâna arz olunduğundan onu Edirne'ye götürmeye geldim" cevâbını verir. Hacı Bayram aradığı kişinin kendisi olduğunu söyleyince saray muhafızı yaptığı büyük hatâyı anlar; şeyhten af diler ve Edirne’ye doğru çıkarlar. Bu yolculuk esnâsında Hacı Bayram, Muhammediyye müellifi Yazıcızâde Mehmed Efendi ile karşılaşır ve Mehmed Efendi Hacı Bayram’a intisab eder.

 Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretleri'ne zehirli şerbet ikramı

II. Murad, gerçekten âlim olup olmadığını öğrenmek için çağırdığı Hacı Bayrâm’ın bilgisi, ahlâkı ve mütevâzılığından çok etkilenir. Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretleri Edirne'de bulunduğu süre içinde, câmilerde vaaz verip, halka nasîhatlerde bulunur. Pâdişah da O’nun Edirne'de kalmasını ister. Fakat Hacı Bayram, Ankara'ya dervişlerinin başına dönüp, onları yetiştirmeye devam etmek istediğini bildirir. Sarı Abdullah Efendi’nin rivâyetine göre, Sultan II. Murad, Hacı Bayram hakkında söylenenlerin iftira olduğunu anlar ve kendisine hürmet ederek Eski Câmii’de vaaz vermesini ricâ eder. Ancak gene de Hacı Bayrâm’a düşmanlık besleyenler vardır. Bir vezîrin Hacı Bayram’ı öldürmek için zehirli bir şerbet ikrâm ettiği, Hacı Bayram’ın ise şerbeti, "Biz içelim, zararı başkasına olsun" diyerek içtiğini ve vezîrin o anda düşüp öldüğünü nakleder.

Evliyâ Çelebi de Seyahatnâme’sinde Hacı Bayrâm-ı Velî’nin Edirne seyâhatiyle ilgili bilgiler verir:

“Anadolu’da büyük bir nufûz-u mânevîsi bulunan Hacı Bayrâm-ı Velî bu câmide vaazlar vermiş ve îtikâfa girip çok ibâdet ederek, nice yüzbin âdemi va’zu nasîhatle irşad etmiştir. Halen Kürsî-i şerifleri bir köşede teberrüken mahfuzdur. Bir kimse o kürsüye çıkıp va’z etmeye kâdir değildir. Zîra erenler mekânıdır. Sultan Ahmed Han Edirne’ye geldiğinde bir füzûl şeyh, isbât-ı vücûd için Hacı Bayram kürsüsüne çıkmak ister. Câmi hademesi men ederler, “çıkman sultânım” derler. Ricâ ederler. Herif dinlemeyip kürsüye urûc ederse de “bismillah” demeye kâdir olamadı, lâl ü hayrân bir halde kaldı. Birkaç defa kendini zorladıysa da muktedir olamayıp kürsüden iner. O asırdan beri öyle kalmış bir kürsü ve mekân-ı Kibâr’dır.”

Hacı Bayrâm-ı Velî'nin Türkçeye katkısı

Anadolu’nun hareketli olduğu o yıllarda yaşayan Hacı Bayram, şeyhi Somuncu Baba’nın tavsiyesi üzerine çiftçilikle meşgul olur. Etrâfında dervişler toplanmaya başlar ve insanlar onun mânevî kişiliğinden oldukça etkilenir. Artık bu kalabalığa yetecek bir yere ihtiyaçları vardır. Talebeleriyle berâber bir dergâh inşâ etmeye karar verirler. Bugün Ankara’da Hacı Bayrâm-ı Velî Câmii olarak bilinen yere dergâhın inşâsı başlar. Dervişler Hıristiyanlar için kutsal bir mekân olarak kabul edilen Augustus Tapınağı’nı yıkıp yıkamayacaklarını sorduğunda, engin bir ferâset sâhibi Hacı Bayrâm-ı Velî bu Roma Tapınağı'na dokunulmamasını söyleyerek câmi ile tapınağın duvarlarını birleştirir. Bugün Ankara’daki türbesi ve bu tapınak birbirine bitişiktir. Hoşgörü ve saygısıyla insanlık dersi veren büyük âlimin sayesinde bu eser günümüze kadar yaşayabilmiştir. Talebelerini de bu erdemlerle yetiştiren büyük velî Hacı Bayram Hazretleri onların tahsiline de büyük önem verir. Tekkesinde her gün sabah ve yatsıdan sonra zikir meclisleri kurulur; öğle namazından önce ve sonra tefsir, fıkıh, hadis, kelam hatta felsefî ağırlıklı dersler verilir. Hacı Bayrâm-ı Velî Anadolu'da dil ve kültür birliğinin sağlanması için Türkçe eserler yazılmasına da öncü olur. Leme'at ve Gülşen-i Raz gibi eserlerin Türkçeleştirilmesini sağlar. Fahreddîn-i lrâki'nin Lema'ât adlı eserini Türkçe'ye tercüme eden müridlerinden İnce Bedreddin, eserin başında şunları anlatır: Hacı Bayram sohbetlerinde Lema'ât'ın rumuz ve sırlarını anlatır. Ancak dervişlerin birçoğu Farsça ve Arapça bilmediği için üzülüp, eseri Türkçe’ye tercüme etmesi için kendisini zorlar. Durumu öğrenen Hacı Bayram’ın "kudret vere, kudret vere" diyerek İnce Bedrettin’e duâ ve himmet etmesiyle Lema’ât Türkçe’ye çevrilir.

"Şimdi içinizden bir kişi çıksın onu kurban edip cennete göndereceğim"

Hacı Bayrâm-ı Velî, Anadolu'nun mânevî yapısının şekillenmesine büyük katkı sağlar. Büyük pir; Orhan Gazî, I. Murad, Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmed ve II. Murad olmak üzere beş pâdişâhın devrine tanıklık eder. Bu yıllarda Hacı Bayram Hazretlerinin şöhreti Ankara ve çevresine yayılır. Hacı Bayrâm-ı Velî ve müridleri saray çevresinde de kabul ve îtibar görür. Birçok büyük mutasavvıf, dervişlik ve teslimiyeti anlatırken, bu büyük velînin Ankara’da bir meydana kurulan çadırından söz eder. Bu çadır can ve başla teslim dervişlerin meydana çıkacağı yer olur. Rivâyet odur ki; Hacı Bayrâm-ı Velî’ye büyük muhabbet ve saygı gösteren II. Murad, büyük velîye hürmeten onun müridlerinden vergi alınmamasını emreder. Bunu duyanların çoğu sadece vergiden muaf olmak için Hacı Bayrâm-ı Velî’nin müridi olmaya başlar. Öyle ki Ankara’dan vergi alınamaz hâle gelinir. Kimden vergi istense, o kişi “Ben Hacı Bayrâm-ı Velî’nin müridiyim” der. Bu durum Sultan II. Murad’a bildirilir. Sultan, Hacı Bayrâm-ı Velî’ye bir mektup göndererek gerçek müridlerinin sayısını ister. Vergiden muaf olmak için bağlılık gösterenlerden şikâyetçi olan Hacı Bayrâm-ı Velî için de bulunmaz bir nîmet olur bu mektup. Hacı Bayram Hazretleri, bütün müridlerine bir yerde toplanmaları için haber salar. Müridlerinin toplanacağı alana da bir çadır kurdurtur ve içini de koyun ile doldurarak müridleri çadırın kurulduğu alanda toplar. Büyük velî çadırdan çıkar ve kalabalığa sorar:

- Beni seviyor musunuz?

Kalabalık:

-Elbette seviyoruz,

Bunun üzerine Hacı Bayrâm-ı Velî:

-Peki, bana cân-ı gönülden bağlı mısınız? Eğer istersem benim için canınızı fedâ eder misiniz?

Kalabalık:

-Elbette canımız sana ve senin yoluna fedâ olsun, der.

Hacı Bayrâm-ı Velî:

-Bana bu şekilde inanıp, muhabbet gösteren müridlerim, şimdi içinizden bir kişi çıksın onu kurban edip cennete göndereceğim.

Kalabalık bu söz üzerine tamâmen sessizliğe bürünür. Nihâyet kalabalığın içinden bir kişi öne çıkarak, “Canım sana ve yoluna fedâ olsun” der ve çadıra girer. Ardından da biri kadın, iki derviş daha çadıra gelir. Hacı Bayrâm-ı Velî içeride önceden hazırlattığı koyunlardan birini keser. Koyundan akan kanlar çadırın dışına çıkmaya başlayınca, kalabalık, dervişlerin gerçekten kurban edildiğini zanneder.

Böylece Hacı Bayrâm-ı Velî gerçek müridlerinin sayısını tespit edip, hükümdâra sayıyı bildirir:

“Sultânım gerçek müridlerimi sormuştunuz. Benim gerçek müridlerim iki er kişi ile bir hâtun kişiden ibâret olmak üzere üç kişidir” der.

“Bir yerin efendisi o yere hizmet edendir” hadîs-i şerîfi gereği Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretleri, hayâtı boyunca Allah yolunda çalışır. Hak yolunda halka hizmetin esas olduğunu gösterir ve bizzat kendi eliyle hastaya, yolcuya, miskine, hayvanata hizmet eder. O da şeyhi Somuncu Baba gibi halk içinde yaşamayı tercih eder ve çalışıp üreterek insanlara hizmet etme yolunu seçer.

Hacı Bayrâm-ı Velî’nin  Akşemseddin Hazretlerini yetiştirmesi

Hacı Bayrâm-ı Velî’nin en büyük hizmetlerinden biri de Fâtih Sultan Mehmed’in hocası olarak tanınan, İstanbul’un fethinde büyük rol oynayan Akşemseddin Hazretlerini yetiştirmesidir. Rivâyete göre yolları şöyle kesişir: İmam Ali Efendi'nin babası Akşemseddin'e, intisab etmesi için Hacı Bayrâm’ı tavsiye eder, fakat Akşemseddin, Hacı Bayram ve dervişlerinin nefislerini terbiye etmek için halktan yardım toplamalarını doğru bulmaz ve Hacı Bayrâm’a intisab etmeyi kabul etmez. Zeynüddin el-Hâfi'ye intisab etmek için Halep'e doğru yola çıkar. Ancak gördüğü bir rüyâda boynunda bir zincir vardır, zincirin ucu ise Hacı Bayrâm'ın elindedir. Bu rüyâ üzerine Akşemseddin geri döner ve İmam Ali Efendi'nin babasına rüyâyı anlatır. İmam Ali Efendi ile birlikte Hacı Bayrâm’ın bulunduğu yere giderler. Hacı Bayrâm’ı dervişleri ve köylülerle birlikte burçak imecesi yaparken görürler. Yemek vaktinde getirilen yoğurt ve buğday aşını Hazret, eliyle insanlara taksim eder, dağıtır. Yemeğin bir kısmını da köpeklere verir. Fakat Akşemseddin’e iltifat edilmez, yemekten bir pay verilmez. Sonunda o da köpeklere ayrılan yemeğin yanına oturunca, Hacı Bayram Hazretleri: “Ey köse, gönlümüze girdin, beru gel!” diyerek onu kendi sofrasına çağırır. “Zincir ile zorla gelen misâfiri bu şekilde ağırlarlar!” der. Akşemseddin gördüklerinden sonra Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretlerinin vefâtına kadar hizmetinde kalır.

Hacı Bayrâm-ı Velî'nin II. Murad’a söylediği sözler

Arap ve Fars dillerini çok iyi konuşan Hacı Bayrâm-ı Velî edebiyata ve şiire ilgilidir. Sâde bir dille ve hece vezniyle yazılmış, vahdet neşvesini terennüm eden dört şiiri dışında maalesef Hacı Bayrâm'ın günümüze intikal eden eseri yoktur. Büyük âlim şiirlerini Ahmed Yesevî geleneğine göre yazmıştır. Kendisinden nasîhat isteyen Sultan II. Murad’a söylediği sözler ise onlarca kitaba bedel sözlerdir:

“Tebean içinde herkesin yerini tanıyıp bil; ileri gelenlere ikramda bulun. İlim sâhiplerine hürmet et. Yaşlılara saygı, gençlere sevgi göster. Halka yaklaş, fâsıklardan uzaklaş, iyilerle düşüp kalk. Kimseyi küçümseyip hafife alma. İnsanlığında kusur etme. Sırrını kimseye açma. İyice yakınlık peyda etmedikçe kimsenin arkadaşlığına güvenme. Cimri ve alçak kimselerle ahbaplık kurma. Kötü olduğunu bildiğin hiçbir şeye ülfet etme. Bir şeye hemen muhalefet etme. Sana bir şey sorulursa ona herkesin bildiği şekilde cevap ver. Seni ziyârete gelenlere faydalanmaları için ilimden bir şey öğret ve herkes öğrettiğin şeyi belleyip tatbik etsin. Onlara umumi şeyleri öğret, ince meseleleri açma. Herkese îtimad ver, ahbaplık kur. Zîra dostluk, ilme devâmı sağlar. Bazen de onlara yemek ikram et. İhtiyaçlarını temin et. Onların değer ve îtibarlarını iyi tanı ve kusurlarını görme. Halka yumuşak muamele et. Müsamaha göster. Hiçbir şeye karşı bıkkınlık gösterme, onlardan biri imişsin gibi davran.”

Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretleri'nin türbesi 

Bundan yüzyıllar önce yapılan bu birbirinden kıymetli nasîhatler, sanki bugün birlik olma çabamızın, Allah’ın ahlâkını anlamamızın ilâcı gibidir. Anadolu'nun mânevî yapısının şekillenmesinde büyük katkıları olan Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretleri 1429 yılında Ankara'da Hakk’a yürür. Hakk’a yürümesinden birkaç yıl önce yaptırılan ve kendi adıyla anılan câminin yanına defnedilir. Kabrinin üzerine daha sonra inşâ edilen türbe bugün Ankara'nın en önemli ziyâretgâhıdır.

Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretleri'nin kaç çocuğu var?

17. yüzyılın sonlarında hazırlanan bir şecereye göre, Hacı Bayrâm-ı Velî’nin 5 erkek 3 kız çocuğu vardır. Çocuklarından Şeyh Ahmed Baba’nın 1534 yılında vefat eden oğlu Ethem Baba’dan devam eden şecere farklı kollara ayrılarak günümüze kadar devam eder. Sohbetleriyle kalplerde Allah aşkını yaşatan Hacı Bayrâm-ı Velî; Şeyh Akbıyık, Bıçakçı Ömer Sekini, Göynüklü Uzun Selahaddin, Edirne ve Bursa ziyâretlerinde talebeliğe kabul ettiği Yazıcızâde Ahmed (Bîcan) ve Mehmed (Bîcan) kardeşler ile Fâtih Sultan Mehmed Hân’ın hocası Akşemseddin gibi çok büyük ilim insanları yetiştirir. Vefâtından sonra Anadolu’da oluşan en büyük Türk tarîkatından biri olan "Bayrâmiyye tarîkati"ni, müridlerinden Akşemseddin ve Bıçakçı Ömer Efendi devâm ettirir. Cömertliği beyitlerle dillere destan olan Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretleri, tekkesinde sürekli kazan kaynatarak Orta Asya tasavvuf geleneğini devam ettirmiş ve yaşadığı süre boyunca tekkesindeki kazanda, gece gündüz burçak çorbası kaynattırmıştır. Bugün dünyânın dört bir yanından gelen sevenleri, Ankara Hacı Bayram Câmii’nin bitişiğindeki türbesini ziyârete devam etmektedir. Osmanzâde Hüseyin Vassaf’ın Sefine-i Evliyâ adlı eserinde yayınladığı, Hacı Bayrâm-ı Velî türbesinde asılı bulunan şiirler, büyük velînin neden 600 yıldır aralıksız ziyâret edildiğini anlatır:

Müstefiz eyle dâhil-i keremindir Sâdi

Yetiş imdâdına Ya Hazret-i Bayrâm-ı Velî

Âsitânın bekleyen elbet erer maksuduna

Ârifânın serveridir Hacı Bayrâm-ı Velî

Giydi pirlik tâcını çü oluben gavs-ı hüdâ

Çeşm-i kudret manzarıdır Hacı Bayrâm-ı Velî

Hacı Bayrâm-ı Velî camii ve türbesinin özellikleri

Günümüze kadar nice bâdirelerle ayakta kalan câmi ve türbe, zaman içinde ek binalarla büyüyerek tam bir tarîkat âsitânesi ve pir makâmı olarak varlığını günümüze taşır. Osmanlı’daki tekkeler arasında en geniş vakfa sâhip külliyelerden biri olan bu yapı, Hacı Bayrâm-ı Velî soyundan gelen postnişinler, pâdişahlar ve hânedan tarafından maddî-mânevî destek görür. Külliyenin bünyesinde bulunan Roma dönemine âit Augustus Tapınağı, külliyeye târihî ve dînî bakımdan büyük bir önem kazandırır. Tapınak, Bizans döneminde kiliseye, Türk hâkimiyetinde ise Akmedrese adıyla eğitim yapısına dönüştürülür. Avrupalı seyyahlar tarafından 1500 ve 1800’lü yıllarda ziyâret edilen tapınak, bu seyyahların kaleminden Hacı Bayram Külliyesi’ne dâir önemli bilgilerin aktarılmasına da vesîle olur.

1554 yılında Ankara'yı ziyâret eden Hans Dernschvvam tapınağın içinde on hücre bulunduğunu kaydeder. 1832 yılında yapıyı görmüş olan Charles Texier'nin seyahatnâmesinde yer alan gravürde; tapınağın birtakım binalarla kuşatıldığı, girişin iki yanında yükselen sofalarda Osmanlı dönemine âit mezar taşlarının bulunduğuna dikkat çeker. Tapınak da zamanla külliyenin bir parçası hâline gelir ve günümüze kadar kısmen de olsa varlığını sürdürür. Hacı Bayram adına inşâ edilen câmi, külliyenin merkezini oluşturur ve tekkenin tevhidhânesi olarak kullanılır. Hacı Bayram ve talebelerinin inşâ ettiği câmi, bazı kaynaklara göre 1427-1428 yılları arasında bazı kaynaklara göre de 1425 yılında inşâ edilmiştir.

Hacı Bayram’ı görmek, dinlemek, ilmine vâkıf olmak isteyen nice derviş uzaklardan bu gönül sultânının ziyâretine gelir. Zamanla etrâfında müridlerin artması ve tarîkatın genişlemesiyle bu yapıya; derviş hücreleri, harem, selâmlık, misâfirhâne, mutfak, hamam gibi yapılar eklenir. Câminin Mimar Sinan tarafından yapıldığı yâhut onun tarafından onarıldığı söylense de, yapının tuğladan inşâ edilen Ankara’ya has mîmârisi ve Mimar Sinan’ın Ankara’daki tek eseri olan Cenabî Ahmed Paşa Câmii’ne hiç benzememesi bu ihtimâli ortadan kaldırmaktadır. Ekrem Hakkı Ayverdi, câmi minâresinin yalnızca selâtin, yani sultan câmilerindeki gibi iki şerefeli olmasını bir ayrıcalık olarak anlatır ve bunun da hânedânın Hacı Bayram’a verdiği değerin bir göstergesi olduğunu belirtir. Câmi ilk olarak 1714 yılında III. Ahmed zamânında, Postnişin Şeyh Mehmed Baba tarafından restore edilir. İkinci yenileme çalışması ise 1941 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yapılır. Geçen zaman içinde yapılan yanlış müdahaleler külliyenin orijinal yapısını neredeyse tamâmen bozar. Sefîne müellifi Hüseyin Vassaf 1910 yılında külliyeyi ziyâret ettiğini ve gerek Ankara halkının, gerekse vakıf sorumlularının yapı ile ilgilenmediğini esefle anlatır. Bunun sebebinin “seccâde-nişîn yani şeyh olan kişilerin tasavvuf zevkinden, ilim ve irfandan mahrum olup dünya zevklerine dalmaları, makâmın büyüklüğünü gölgeleyen tavır ve hareketler…” olduğunu kaydeder.

Tüm târihî yapıların başına gelen tâlihsizliği zaman içinde Hacı Bayrâm-ı Velî Külliyesi de yaşar. 1925 yılını tâkip eden süreçte câminin batısında yer alan harem binası, cümle kapısı, Nezihe Hanım Çeşmesi, medrese ve hazîre ortadan kaldırılır. Mezar taşları Ankara’nın diğer hazîrelerine nakledilir, türbede bulunan kapılar da Etnografya Müzesi’ne kaldırılır.

Bugün hâlâ sayısız Müslüman'ın gönlünde yaşamaya devam eden Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretlerinin türbesi ve Hacı Bayram Câmii 2009 yılında yeniden restore edilmeye başlanır. Eseri özgün yapısına uygun olarak restore etmek için Ankara Büyükşehir Belediyesi ile bazı kurumlar ortak bir çalışma yürütür. Bu târihî ve mânevî mîrâsımızın yenilenme çalışması 2011 yılının Mevlit Kandili’nde binlerce kişinin kıldığı şükür namazı ile tamamlanır.

Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretleri, ruh ve fikir dünyâsında insan sevgisi ve çalışmayı destur edinmiş ve müridlerini de bu doğrultuda yetiştirmiştir. Hacı Bayrâm-ı Velî, yaşadığı devrin en büyük âlimi ve şeyhi olmuştur. Melâmî olarak başladığı ilim yolunda Melâmet neş’esini Anadolu halkına yaşatan Hacı Bayrâm-ı Velî, Melâmet hırkası giymeyi şöyle anlatır:

“Bütün ef'al Allah’tandır, Allah'a âittir. Bütün esmâ, sıfatlar Allah'ın tecellîsidir, Allah'ın sıfatlarıdır, Allah'ın sıfatlarından başka bir şey değildir. Her şey Allah'ın zâtı ile vardır, bütün tecellîler zât'ın tecellîsidir. Ve her şey Allah'ın ilminde sâbit olan âyân-ı ilmiye'nin zuhûrundan ibârettir. Melâmi, bu yönden hiçlik idrâkindedir, bu anlayışla dünya metâı ve dünya tutkusuna yabancıdır; dünyânın bir cilve olduğunu, ancak onu kalbine almazsa bir ziynet olduğunu bilir de varlığı Allah'ın emirlerini yerine getirmek için araç, Allah'ın nehiylerinden kaçınmak için bir sınav olarak kabul eder. O zaman her iyilik ve güzelliği Hak'tan, her fenâlığı da nefsinden bilir ve dâima hayra, aydınlığa yönelik yaşar; nefis ve benlikten kaçar ve bu iki nakısa ve tehlikeye fırsat vermemek için onları horlar. Melâmi ancak bu yüce ve kudretli adamdır. Melâmet onun içindir ki yiğitlik işidir; güç ister, kudret ister.”

İşte, Hacı Bayram bu yüceliğe ermiş, bu yüceliği anlatmaya çalışan büyük bir âlim ve müstesnâ bir kişiliktir. Hacı Bayrâm-ı Velî insandaki en değerli şeyin gönül olduğunu tüm yaşamı boyunca nakış nakış işlemiştir.

N’oldu bu gönlüm, n’oldu bu gönlüm?

Derd-ü gâm ile doldu bu gönlüm.

Yandı bu gönlüm, yandı bu gönlüm,

Yanmada dermân buldu bu gönlüm…

Bayram’ım imdi Bayram’ım imdi

Bayram ederler dost ile şimdi

Hamd ü senâlar hamd ü senâlar

Yâr ile Bayram kıldı bu gönlüm…

   Hacı Bayrâm-ı Velî

Hacı Bayrâm'ın ortaya attığı fikir ve inanç sistemi, târihî seyrinde Bayrâmîlik adıyla yaşamıştır. Bu sebeple dâima yol gösteren bir rehber, kalplere şifâ dağıtan bir eren, Allah aşkını arayanlara pir olmaya devam edecek bir gönül sultânıdır Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretleri (k.s)…

Yazan: Nevin Şahin


http://ankaramasasi.com/haber/611372/anadolunun-manevi-mimarlari-haci-bayram-i-veli-hazretleri
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (1)

Yorumunuz İletilmiştir.
Deniz Kaya
02 Mart 2021, 15:43
Çok başarılı bir içerik olmuş. Tebrik ederim.