Anadolu’nun manevi mimarları: Ahi Evran Hazretleri

Müslümanların her yıl heyecanla beklediği Ramazan Ayı’nın yaklaşmasıyla birlikte, İslam alimlerinin hayatlarını Ankara Masası mercek altına alıyor. Yaklaşık 2 ay sürecek yazı dizisinin ikinci bölümünde Ahi Evran Hazretleri'nin hayatı var.
Ankara Masası
|
04 Mart 2021, Perşembe - 09:19
Anadolu’nun manevi mimarları: Ahi Evran Hazretleri

Dua ordusunun komutanları, hayatlarını İslam dinini daha iyi anlatabilmek için adayanlar...

Onlar Allah dostları, gönül sultanları, Anadolu’nun manevi mimarları…

Söz sarrafı, gönül aynası Yûnus Emre Hazretleri'nin birbirinden değerli mısralarla anlattığı büyük gönül sultânı Ahi Evran Hazretleri'nden, ömrünü Hak ve ilim yoluna adayan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi'ye; ilmi ve mâneviyâtıyla 18. yüzyıl tasavvuf ve kültür hayatını derinden etkilemiş Hazreti Pir Nûreddîn Cerrâhî'den, ezel dünyâsında verdiği söz üzere yaşayıp, ahde vefâsına tam bir sadâkatle, ebedî âlemin aşk-ı ateşiyle yanmış gönül sultânı Şeyh Vefâ Hazretleri'ne kadar İslam alimlerinin hayatları Ankara Masası okuyucusu ile buluşuyor.

Yaklaşık 2 ay boyunca sürecek yazı dizisinin ikinci bölümü sizlerle...

(Ahi Evran Hazretleri)

İy yârenler iy kardaşlar

Görür beni nitdüm Ahi,

Ere irdüm eri buldum

Er eteğin dutdum Ahi…

Cânum bir gözsiz can idi

İçi dolu sen ben idi;

Dutdum miskînlik eteğün,

Ben menzile yitdüm Ahi..

Giderdüm gönlümden kini

Kin dutanın yoktur dînî;

İy yârenler ben bu sözi

Uludan işütdüm Ahi…

Âşıkısan miskîn Yûnus

Hazrete dutgil yüzüni,

Anlayana gevherdürür

Söz sarrâfa satdum Ahi...

Yûnûs Emre

Söz sarrafı, gönül aynası Yûnus Emre Hazretleri, birbirinden değerli mısralarla ne güzel anlatır büyük gönül sultânı Ahi Evran Hazretlerini. Ahi Evran Hazretleri (k.s) kendini her türlü mâsivâdan, kinden, kem sözden ve düşünceden arındırmış; kalbini Hakk’ın nûruyla nurlandırmış bir gönül sultânıdır. O’nun, Allah ve Resûlü’nün aşk-ı muhabbeti ile can bulduğu gibi niceleri de bu canda cömertlik, sadâkat, merhamet ve kardeşliği bulan birer Ahi olup; Kur’an ve sünnet ışığında Hakk’ın kapısında kulluğun lezzetine ermiştir.

Dünyânın merhamete, ahlâka, sevgiye, cömertliğe en ihtiyaç duyduğu devirlerden biri olan 13. asırda, Hz. Muhammed Mustafa Efendimiz’in (s.a.v) ahlâkıyla ahlaklanıp gönülleri fethetmiş bir Allah dostudur Ahi Evran Hazretleri. O, hayâtını Kelâm-ı Kadîm ve sünnet yoluna adamış, âdeta yürüyen bir Kur’an olmuştur. "Sizin en hayırlınız, insanlara en faydalı olanınızdır" hadîs-i şerîfini kendine şiar edinerek Müslümanlar arasındaki kardeşlik duygularını pekiştirmiş; nicelerinin ilim, irfan ve sanat sâhibi olmasını sağlamıştır. O, Allah ve Resûlü’nün yolundan kat’iyyen sapmamış, 93 yıllık ömrünü Peygamber Efendimizin; "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyâya, yarın ölecekmiş gibi de âhirete çalışınız" hadîsi üzerine yaşamıştır. Ona derin bir muhabbetle bağlı olan müridlerini de bu düstur ile yetiştirmiştir.

Ahi Evran Hazretleri'nin doğum tarihi ve yeri

Büyük velî Ahi Evran Hazretleri, 1171 senesinde Âzerbaycan’ın Hoy kasabasında dünyâya gelir. Asıl ismi Mahmud bin Ahmed’dir. Âzerî Türklerinden Ahi Evran Hazretlerinin çocukluğu ve ilk eğitim dönemi, memleketi Âzerbaycan'da geçer. Buradaki tahsilinin ardından, devrin en önemli ilim ve kültür merkezlerinden biri olan Horasan'a giderek Fahreddin Râzî'den dersler alır. Zâhirî ilimlerde mühim bir yol kat eden Ahi Evran için irfan da vazgeçilmez bir eğitimdir. Bu sebeple, büyük hayranlık duyduğu Hoca Ahmed Yesevî Hazretlerinin müridlerine danışarak Mâverâü’n-nehr'deki Yesevî Dergâhı’nda tasavvufun inceliklerini öğrenir. Bir müddet sonra da evliyâdan Şihâbüddîn Sühreverdî Hazretlerinin müridi olur.

Ahi Evran Hazretleri'nin hayatı

Ahi Evran Hazretlerinin hayâtının en önemli dönemeciyle karşılaşması Hac yolculuğu esnâsında gerçekleşir. Zîra ömrünün sonuna kadar müridi olacağı şeyhi ile Hac yolunda tanışır. O kıymetli zat, büyük âlim Evhâdüddîn Hâmid Kirmânî Hazretlerinden başkası değildir. Ahi Evran, bundan böyle ayrılmamak üzere Kirmânî Hazretlerinin yanında kalır. Konya'daki Anadolu Selçuklu Devleti’nin önemli idârecileri ve diplomatları arasında bulunan Sadreddin Konevî Hazretlerinin babası Mecdüddin İshak Efendi, Muhyiddin Arabî ve Kirmânî Hazretlerini Anadolu’ya dâvet eder. Böylece Ahi Evran da hocası ile Rûm diyârının yolunu tutar.

1205 senesinde Hocası Evhâdüddîn Kirmânî ile Anadolu'ya gelen Ahi Evran, Konya'ya yerleşir. Hocası için tahsîs edilen dergâhta derslere katılır. Fıkıh, kelâm, hadis gibi dînî ilimlerin yanı sıra felsefe, mantık, tıp sâhalarında da ilmini artırır. Sadreddin Konevî gibi bir deryâ ile berâber Kirmânî Hazretlerine yıllarca müridlik eder. Evliyânın büyüklerinden Muhyiddin Arabî, Şems-i Tebrîzî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Hazretlerinin sohbetlerinde bulunur.

Hocası Evhâdüddîn Kirmânî Konya’da yetiştirdiği nice dervişi Anadolu’nun çeşitli yerlerine gönderir. Bu esnâda hocasının hizmetinde bulunan ve yanından bir ân olsun ayrılmayan Ahi Evran, Kirmânî Hazretlerinin kızı Fatma Hâtun’la evlenir. Anadolu’ya geldikten sonra da yüzlerce derviş yetiştiren Evhâdüddîn Kirmânî Hazretleri, 1237 senesinde Konya’da Hakk’a yürür. Cenâzesi, sevenleri ve müridleriyle dolup taşar. Geride, yazdığı birbirinden kıymetli eserlerle berâber Sadreddin Konevî ve Ahi Evran gibi, İslâm’a ve insanlığa hizmetleriyle gönüllere taht kuran iki büyük eser daha bırakır.

Ahi Evran Hazretleri'nin Kayseri'de yaşadığı dönem

Biricik mürşidinin Hakk’a yürümesinin ardından derin bir üzüntüye kapılan Ahi Evran ve eşi Fatma Hâtun Kayseri’ye yerleşirler. Ahi Evran Hazretleri burada bir “debbağ” yani deri atölyesi kurar. Bu yolla geçimini sağlarken bir taraftan da derviş yetiştirir. Ahi Evran’ın en büyük özelliği çıraklarına bir taraftan da ilim öğretmesidir. Bu sebeple kısa zamanda Kayseri’de büyük ilgi ve hürmet görmeye başlar. Böylece Ahiliğin ilk adımları atılmış olur. Zîra Selçuklu Sultânı I. Alâeddin Keykubat’ın büyük muhabbet duyduğu Ahi Evran Hazretlerinin öncülüğünde Kayseri’de büyük bir sanâyi sitesi inşâ edilir. Sanatkârların pîri olarak sanâyi sitesinde hizmet veren Ahi Evran Hazretleri böylece târih boyunca debbağların yani dericilerin pîri ve otuz iki çeşit esnaf ve sanatkâr zümrenin lîderi kabul edilir. Bu sanayi sitesinde Debbağlar Çarşısı’nın ortasında bulunan zâviyesinde esnaf ve sanatkâr müridlerine dînî ve fennî ilimler öğretir.

Bu sırada Mürşid-ül-Kifâye ve Yezdân Şinâht isimli iki eserini Sultân Alâeddin Keykubad'a sunar ve yine onun isteğiyle İbn-i Sîna'nın Risâle fi'n-Nefs'in Nâtıka isimli eserini Farsça'ya çevirir. Sultân Keykubad’ın Ahi Evran’a duyduğu saygı ve verdiği destekle Ahilik kısa sürede tüm Anadolu’ya yayılır.

Ahi Evran Hazretleri'nin hapis yatması

Öte yandan Moğol istîlâları devam ederken Selçuklu’da da çatırdamalar baş gösterir. Ahi Evran’ın dostu Sultân Keykubat, oğlu II. Gıyâseddîn tarafından zehirlenerek öldürülür. Ahiler bu duruma tepki gösterir. Sultân Gıyâseddîn’in etrafındakiler kendisine karşı bir komplo düzenlenmekte olduğu iddiası ile Ahi Evran ve berâberindeki birçok müridini tutuklar. Ahi Evran Hazretleri ve müridleri Konya’da beş sene boyunca hapis yatar.

Moğollar ise Anadolu’nun içlerine kadar ilerlemiş ve birçok yeri yakıp yıkmıştır. Kayseri de işgal altındadır. Ahi Evran Hazretlerinin dervişleri ve tüm Kayserililer şehri kahramanca savunur. On beş gün süren savunmanın ardından, içeriden birinin Moğollarla işbirliği yapması sonucu maalesef Moğollar şehre girerek büyük bir katliamda bulunur ve pek çok kişiyi esir alırlar. Esirler arasında Konya’da tutuklu bulunan Ahi Evran’ın biricik eşi Fatma Hâtun da vardır. Fatma Hâtun ve esir Türkmenler, 1260 senesinde IV. Rükneddin Kılıçarslan’ın tahta çıkmasıyla 17 sene süren esâretten kurtulur.

II. Gıyâseddîn'in ölümü üzerine yerine geçen oğlu II. İzzeddîn Keykavus, babası zamânında tutuklanan Ahi ve Türkmenleri serbest bırakır. Beş sene tutuklu kalan Ahi Evran Hazretleri de serbest kalır ve buradan Denizli’ye gider. Sultân’ın arzusu üzerine Sadreddin Konevî Hazretleri, Ahi Evran’ı Konya’ya dâvet eder. Sultân’ın ve dostu Sadreddin Konevî’nin dâvetine icâbet eden Ahi Evran, burada mürid yetiştirmeye ve ders vermeye başlar.

Asırlardır Ahiliğin merkezi kabul edilen Kırşehir’e yerleşen Ahi Evran Hazretleri, ömrünün son 15 yılını burada geçirir. Sadreddin Konevî Hazretlerine sık sık mektuplar yazarak hâlini anlatır. Bu mektuplar Ahiliğin Kırşehir’deki faaliyetlerini kavramamız açısından büyük önem taşımaktadır. Türkiye’nin çeşitli müze ve kütüphânelerindeki bu mektuplar son yıllarda akademisyenler ve araştırmacılar tarafından dikkatle tetkîk edilmiş ve hem Ahilik yoluna hem de 13. yüzyılda yaşanan hâdiselere dair birçok yeni bilgiye ulaşılmıştır.

Ahi Evran Hazretleri'nin şehit edilmesi

Ahi Evran Hazretleri Kırşehir’e yerleştikten sonra burada büyük bir zâviye kurarak hem sanat öğretir hem de talebelerini yetiştirir. Lâkin Anadolu’yu bütünüyle ele geçirmek isteyen Moğollar, Ahi Evran Hazretlerinden ve Ahi teşkîlâtlarının gücünden rahatsızdır. Ne pahasına olursa olsun Ahi Evran Hazretlerinin öldürülmesini isterler. Bu sebeple Kırşehir Emîri’ne yapılan baskılar sonuç verir ve Ahi Evran Hazretleri 1262 senesinde birçok Ahi ile birlikte Moğollar tarafından şehît edilir.

93 yıllık ömrünü çileyle geçiren Ahi Evran Hazretleri tüm bu olanlara rağmen şükürden, cömertlikten, merhametten, ilim ve irfandan asla vazgeçmemiştir. O, her zorlukta Allah’ın ipine sıkıca bağlanarak küfre ve zulme boyun eğmemiştir. Ömrünü Allah ve Resûlü’nün emirlerine itâat ederek geçirmiş ve dervişlerini de bu hal üzere yetiştirmiştir.

Şehâdetinin ardından müridleri ve sevenleri tarafından gözyaşları içinde Kırşehir’deki zâviyenin bahçesine defnedilir.

İnsanların ümitlerinin yıkıldığı, sosyal hayâtın savaş ve kıyımlarla zarar gördüğü bir dönemde fütüvvet aşkı ile yola çıkmış bir gönül sultânı olan Ahi Evran Hazretleri, Moğolların baskısına, zulmüne rağmen nice dervişler yetiştirerek Anadolu’nun dört bir yanına göndermiştir. Bunlardan biri de Osman Gazi’nin kayınpederi Şeyh Edebali’dir. Ahiler, Osmanlı’nın kuruluşunda da önemli bir rol üstlenmiştir.

Bunca çileli ömrün fütüvvet aşkından vazgeçiremediği Ahi Evran Hazretleri, güzel ahlâkı ile müstesnâ bir timsâl olmuştur. ‘‘Doğruluk, cömertlik, ahde vefâ, iyi geçinmek’’ gibi pek çok anlam içeren fütüvvet, Ahiliğin temel esası olmuştur. Esnaf ve sanatkârlar bu düstûr ile Ahilik kapısında pişmiştir.

Ahi Evran Hazretleri'nin sözleri

Anadolu’nun birçok şehrini dolaşan Ahi Evran Hazretlerinin şu nasîhati de Ahilik teşkîlâtının esâsını alenî biçimde izâh etmektedir;

"Ey Ahi kardeşim! Alış veriş ilmini bilmeyen, haram lokmadan kurtulamaz. Haram lokma yiyen ise ibâdetlerinin sevâbını bulamaz. Zahmedleri hep boşa gider. Sonunda büyük azâba yakalanır ve pişmân olur."

Ahi Evran Hazretlerinin ticâret ve güzel ahlaktaki hassâsiyeti, onun “Ticâret yapın çünkü rızkın onda dokuzu ticârettedir.” buyuran Peygamber Efendimizin (s.a.v) bu hadîsine gösterdiği ihtimâmı da açıkça ortaya koymaktadır.

Ahi Evran Hazretlerinin şahâdetinin ardından talebeleri Ahilik teşkîlâtını devam ettirir. Uzun yıllar Moğolların elinde esir kalan Fatma Bacı, eşi Ahi Evran Hazretlerinin şahâdetinden sonra pek çok hanım talebe yetiştirir. Bu sırada Söğüt civârında, Bizans hudûdunda gelişmeye başlayan Osmanlı Beyliği’ne destek veren Ahiler uçlara yerleşip tekke ve zâviyeler kurar. Fatma Bacı'nın yetiştirdiği bacılardan oluşan Bâcıyân-ı Rûm topluluğu da kadınlara İslamiyet’i öğreterek, dinlerini hakkıyla yaşamaları için gayret eder.

Ahi teşkilâtının içinde yer alabilmek maksadıyla ilim ve sanatla meşgul olmak ve güzel ahlâkı esas almak gerekmektedir. 20. asrın başlarına kadar etkinliğini koruyan Ahilik; sanat, ilim, bilgi ve güzel ahlak temelinde şekil almıştır. Bir taraftan helâl rızık kazanmaya çalışan Ahiler, öte yandan din ve diyânetlerini de hakkıyla öğrenmeye ve tatbîk etmeye çalışmıştır.

Sanat sâhibi olmanın zarûrî olduğu Ahilikte; cömert olup yoksullara yardım etmek, âlim ve evliyâya gereken hürmeti göstermek, ibâdetleri zamânında yapmak, alçak gönüllü olmak, fakirleri hor ve hakir görmemek esâsı vardır.

Orta Çağ’ın en büyük seyyah ve âlimi İbn-i Batuta’nın seyahatnâmesinde, Ahilik yolunun tüm inceliklerini görebilmek mümkündür. Denizli’den Kayseri’ye kadar birçok şehirde Ahilere konuk olan İbn-i Batuta, eserinde Ahiler'in güzel ahlâkı karşısında yaşadığı büyük şaşkınlığı, hem çalışma hem ibâdet hem de güzel ahlakta geldikleri noktayı hayranlıkla anlatır. Batuta muhteşem eserinde; “Ben Anadolu Ahileri'nden daha ahlaklı ve erdemlisini görmedim” diyerek uzunca yer verdiği Ahilik bahsini, “Hak Teâlâ; yabancılara, gariplere şefkat ve merhamet gösteren, her gelen ve geçene yardımı esirgemeyen, onlara kucak açan, misâfirleri kendi akrabalarıymış gibi bağrına basan bu dervişlere en güzel mükâfatı versin” duâsıyla noktalar.

Ahi Evran Hazretleri'nin eserleri

Birbirinden değerli âlim ve evliyâdan dersler alan, çile dolu 93 senelik ömrünü ilim ve irfâna adayan Ahi Evran Hazretleri birçok eser kaleme alır. İslâmi ilimler, felsefe, sosyoloji, tasavvuf, iktisat, tıp gibi birçok bilim dalında geniş bir bilgiye sâhip olan Ahi Evran Hazretlerinin bilinen 20 kadar eserinin el yazmaları günümüze kadar ulaşmıştır. Nasîhat dolu eserlerinde tasavvuf, güzel ahlak, iktisat, fıkıh, felsefe, siyâset gibi pek çok konuya değinen Ahi Evran Hazretleri bu eserlerde her okuyucunun anlayacağı bir üslûp kullanmıştır. Ahi Evran’ın Arap ve Fars dillerine hâkimiyeti eserlerinde kendini açıkça göstermektedir. En meşhûr eserlerinden biri Tabsıra’dır. Tasavvufun inceliklerini anlattığı bu eser yıllarca âlimlere ışık tutmuştur.

Türk kültür târihine büyük hizmetleri olan Ahi Evran Hazretleri, Kırşehir’in de çehresini değiştirir. Onun hicretiyle berâber şehir uzun yıllar ilim ve kültür merkezi olur. Hem Ahi Evran Hazretlerinin yaşadığı dönem hem de 20. asrın başlarına kadar Kırşehir’de birçok âlim, evliyâ ve sanatkâr yetişir. Ahi Evran zâviyesi asırlar boyu ilim ve irfan yuvası olur. Ahilerin tekke ve zâviyelerinin en önemli özelliklerinden biri de gelip geçen yolcuların orada misâfir edilmesi, doyurulmasıdır.

Ahi Evran zâviyesi ilk olarak Ahi Evran Hazretlerinin Kırşehir’e hicretiyle küçük bir zâviye olarak inşâ edilir. 1450 senesinde Seydi Beyoğlu Emîr Hasan Bey türbenin üzerine bir bina yaptırır. 1481'de ise Dulkadiroğlu Alâüddevle Bozkurt Bey bu binayı genişletir. 1560-61 senelerinde Ahî Evran büyüklerinden bir zât mescidi ilâve eder.

Ahi Evran Hazretlerinin zâviyenin hizmetlerinin ve faaliyetlerinin yürütülebilmesi için bir vakıf kurduğu bilinmektedir. Burası evlâtlık vakıf statüsünde olduğundan şeyhlik makâmı babadan oğula intikal etmiştir. Bu makam, Kırşehir kadısının arzı ile devlet merkezince berat verilmek sûretiyle tasdîk olunmakta, icâbında Ahi Evran evlâtlarınca da “Bervech-i iştirak” yani ‘‘ortaklaşa tasarruf’’ edilmekteydi. Vakıf gelirinden, zâviye şeyhinin ve yine Ahi Evran sülâlesinden gelen vakıf mütevellîsi ile vakıf nâzırının yevmiyeleri verildikten sonra geriye kalan meblağ, Ahi Evran makâmını ziyârete gelen misâfirlerin ağırlanması için sarf edilmekteydi.

Ahi Evran zâviyeleri asırlarca düşkünlerin, yolcuların, fakirlerin, dervişlerin, ihtiyaç sâhiplerinin sığınağı olmuş; her kim bir Ahi zâviyesine misâfir olmuşsa orada en iyi şekilde ağırlanmış, en bereketli sofralarda konuk edilmiştir.

Ahi Evran Hazretlerinin Âzerbaycan Hoy’da başlayan ve Kırşehir topraklarında nihâyetlenen hayâtı güzel ahlak üzerine kurulmuştur. Cömertliği, merhameti, doğruluğu ve cesareti şiar edinmiş, gönlü Hak aşkı ile dolu bir velî olan Ahi Evran Hazretleri; yokluk içinde varlığı bildiğinden, son nefesine kadar veren el olmuştur. Çile dolu hayâtı 93 yaşında içtiği şahâdet şerbetiyle yeniden can bulan Ahi Evran Hazretleri, son nefesine kadar Hakk’ı söylemek ve Hakk’ı anlatmak dâvâsından dönmemiştir. Kırşehir’deki türbesi yüzyıllardır Hak âşıklarının ziyâretgâhı olmuş, dünyânın dört bir yanından Hakk’ı arayan gönüller, Ahi Evran Hazretlerinin makâmında neş’e bulmuştur.

Senden dolu iki cihân

Oldum zuhûrundan nihân

Ger bulayam seni âyan

Yâ Rab n'ola hâlüm benüm

Şol gün ki mîzan kurula

Hak kapusunda durula

Halayık oda sürüle

Yâ Rab n'ola hâlüm benüm

         Somuncu Baba

Son nefesine kadar Hakk’ın kapısına varacağı günün hasret ve hazırlığıyla, iki cihânda da Hakk’ın rızâsına nâil olmayı arzulamış; Hakk’tan gayrısına yüz çevirip, şahâdet şerbetinin mis kokusuyla Hakk’a ulaşmış bir gönül sultânıdır Ahi Evran Hazretleri (k.s)...

Yazan: Nevin Şahin

http://ankaramasasi.com/haber/627155/anadolunun-manevi-mimarlari-ahi-evran-hazretleri
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.