Anadolu’nun manevi mimarları: Şems-i Tebrîzî Hazretleri

Müslümanların her yıl heyecanla beklediği Ramazan Ayı’nın yaklaşmasıyla birlikte, İslam alimlerinin hayatlarını Ankara Masası mercek altına alıyor. Yaklaşık 2 ay sürecek yazı dizisinin sekizinci bölümünde Şems-i Tebrîzî Hazretleri'nin hayatı var.
Ankara Masası
|
16 Mart 2021, Salı - 10:37
Anadolu’nun manevi mimarları: Şems-i Tebrîzî Hazretleri

Dua ordusunun komutanları, hayatlarını İslam dinini daha iyi anlatabilmek için adayanlar...

Onlar Allah dostları, gönül sultanları, Anadolu’nun manevi mimarları…

Söz sarrafı, gönül aynası Yûnus Emre Hazretleri'nin birbirinden değerli mısralarla anlattığı büyük gönül sultânı Ahi Evran Hazretleri'nden, ömrünü Hak ve ilim yoluna adayan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi'ye; ilmi ve mâneviyâtıyla 18. yüzyıl tasavvuf ve kültür hayatını derinden etkilemiş Hazreti Pir Nûreddîn Cerrâhî'den, ezel dünyâsında verdiği söz üzere yaşayıp, ahde vefâsına tam bir sadâkatle, ebedî âlemin aşk-ı ateşiyle yanmış gönül sultânı Şeyh Vefâ Hazretleri'ne kadar İslam alimlerinin hayatları Ankara Masası okuyucusu ile buluşuyor.

Yaklaşık 2 ay boyunca sürecek yazı dizisinin sekizinci bölümü sizlerle...

ŞEMS-İ TEBRÎZÎ HAZRETLERİ

Gönlünü dünya gamından ayırabilirsen eğer,

Ölümsüzlük bağında safâ sürme imkânın vardır.

Riyâzet suyu ile yıkanırsan eğer,

Gönül kirlerini temizleme imkânın vardır.

Aşk derdine tutulup, yüce Allah’a âşık olursan eğer,

Belâlara katlanıp, huzûra kavuşma imkânın vardır.

Bu dünyâda “niçin, neden” dikenliğinden kurtulabilirsen eğer,

Yaradan’a kavuşup, dünyâdayken cenneti yaşama imkânın vardır. (Hz. Mevlana)

Allah ve Muhammed aşkıyla, “neden, niçin” dikenliğini terk etmiş, dünyânın gamından, kederinden riyâzet suyu ile arınmış, Hak yolunda nice belâlara göğüs germiş bir gönül sultânıdır Şems-i Tebrîzî Hazretleri (k.s)…

Ömrünü, Allah ve Muhammed aşkında fenâ olacağı bir dost bulmak için diyar diyar dolaşarak geçirmiş, Allah’tan gayrısına boyun eğmemiş büyük bir âlim ve velîdir. 60 yaşına kadar gönül dostunu aramış, aradığı dost Hz. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’yi de Hak ile hemdem bulmuştur. Sekiz asırdır adı Hz. Mevlânâ ile berâber âşıkların dilinde can olmuştur…

Şems-i Tebrîzî'nin doğum yeri ve tarihi

Asıl adı Mevlânâ Muhammed olan Şems-i Tebrîzî Hazretleri 1185 yılında Tebriz’de dünyâya gelir. Babası Âzerî Türklerinden Melik Dad oğlu Ali Efendi’dir. Şems-i Tebrîzî, Şemseddin, yani dînin güneşi lakabıyla anılmaktadır.

Şemsî Tebrîzî Hazretleri daha küçük yaşlarda içindeki sorulara cevap bulmaya çalışmış, diğer çocuklar gibi koşup oynamak yerine gönlündeki ilâhî makâmın peşine düşmüş bir çocuktur. Onun bu hallerini fark eden babası, Şems-i Tebrîzî’yi bir sele dokuyucusunun yanına verir. Ahilik kültürünün hâkim olduğu o bölgede “usta” aynı zamanda mürşiddir de. Şems-i Tebrîzî bu vesîleyle hem ustalık öğrenmeye hem de gönlündeki ilâhî aşka dâir sorulara yanıt bulmaya çalışır. Fakat ne kadar uğraşsa da bu mümkün olmaz ve gençlik çağlarına gelen Şems Hazretleri için artık Tebriz’den ayrılma vakti gelir. Gönlündeki soruların yanıtını bulmak ümidiyle devrinin meşhur âlimlerinin çoğunu ziyâret eder. Bu sebeple diyar diyar dolaşır. Gezginliğinden dolayı da kendisine “Şemseddin Parende” yani “Uçan Şems” denilmiş, ayrıca Tebriz’de tarîkat pirleri ve hakîkat ârifleri ona “Kâmîl-i Tebrîzî” adını vermişlerdir. Zîra Şems-i Tebrîzî sâdece dînî ilimlerde değil, fennî ilimlerde de büyük bir bilgi sâhibidir. Zâhir ve bâtın ilimlerinde yüksek derecelere erişmiş, müderrislik, müftülük yapmış biridir Şems-i Tebrîzî Hazretleri. Keskin zekâsı, hazır cevaplılığı, yüksek ahlâkı ile her mecliste varlığını hissettirmiş, Allah ve Muhammed sevgisinden gayrı bir arzusu olmamıştır. Bu sebeple de nerede büyük bir âlim ve velî olduğunu duysa mutlaka ziyâret eder ve ilimlerinden faydalanır. Secaslı Şeyh Rukneddin, Tebrizli Selahaddin Mahmud, büyük âlim ve ünlü mutasavvıf Necmeddin Kübrevi’nin halîfelerinden Centli Baba Kemal Hazretleri gibi çok değerli âlimlerin sohbetlerinden istifâde eder.

“Ey Allah’ım içimdeki sorulara cevap bulabileceğim, gönlümdeki ilâhî aşka ışık tutabilecek, ben konuşunca dinleyecek bir has kulunu işâret et, gidip onu bulayım”

Bu arada geçimini temin etmek için ustalığını icrâ etmekten geri durmaz. Ancak onun karnını doyuracak azıcık aştan fazlasında gözü yoktur. O maddî rızkın değil, mânevî rızkın peşindedir. Seyahatleri sırasında han ve kervansaraylarda kalmayı tercih eder, basit tüccarlar gibi giyinir ve gösterişten uzak yaşar. Bir yerde şöhreti duyulursa orayı hemen terk ederek yeni diyarlara yol alır. Ömründe hiçbir binek kullanmamış olan Şems-i Tebrîzî Hazretleri diyar diyar dolaşsa da kalbini mutmain eden bir hoca bulamaz. Çocukluğundan bu yana farklı hallere sâhip olan Şems-i Tebrîzî, aramaktan hiç vazgeçmez. Altmış yaşına gelen Şems-i Tebrîzî Hazretlerinin içindeki mânevî arayış öylesine bir hal alır ki, duâları hep o dosta erişmek için olur. “Ey Allah’ım içimdeki sorulara cevap bulabileceğim, gönlümdeki ilâhî aşka ışık tutabilecek, ben konuşunca dinleyecek bir has kulunu işâret et, gidip onu bulayım” diyerek Allah’a yalvarır. O gece rüyâsında kendisine Anadolu’ya gitmesi, orada kendisi gibi ilâhî aşkın ateşiyle yanan birinin onu beklediği söylenir. Ertesi gece ise yine rüyâsında Anadolu’daki o kişinin Bahaddin Veled’in oğlu Muhammed Celâleddin olduğu ve onu bulması gerektiği işâret edilir Şems Hazretlerine. Büyük bir sevinç ve ümitle yollara düşen Şems Hazretleri, sohbet ve vaazları dilden dile dolaşan Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’yle tanışmak üzere Konya’ya gelerek bir hana yerleşir. Hz. Mevlânâ bir gün vaazdan sonra Konya sokaklarında halkla sohbete daldığı bir sırada Şems-i Tebrîzî çıkar karşısına. Aralarında geçen konuşmayı Konyalılar dikkat içinde dinler.

Şems-i Tebrîzî Hazretleri ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî nihayet buluşur

İki dost nihâyet buluşur ve Hak sırlarını hasbihal eder ve yaklaşık altı ay boyunca bir hücrede ilim ve irfanlarını paylaşırlar. Konyalılar, Mevlânâ’nın vaazlara gelmemesi ve evinden çıkmamasından ötürü sitem etmeye başlar. Bu sitemler gün geçtikçe artar. Hz. Mevlânâ fitne dolu laflara aldırmasa da Şems-i Tebrîzî’nin üzülmesinden endişe eder. Şems Hazretleri onu şöyle teselli eder:

-Boşver, üzülme. Ne yaparlarsa yapsınlar. Onlar hâlâ cevizin dışıyla oynamaktalar. Kırıp da içindeki mânâyı bulabilmiş değiller.

Fitnenin büyümesinden ve dedikoduların artmasından çekinen Şems-i Tebrîzî bir gece ansızın Konya’yı terk eder. Nereye gittiğini kimse bilmez. Şems-i Tebrîzî’nin âniden kaybolması Hz. Mevlânâ’yı öylesine üzer ki, dostunun ardından nice ağıtlar yakar, yemeden içmeden kesilir. Bir gün Şam’dan gelen bir haberle Şems Hazretlerinin orada olduğu öğrenilir. Hz. Mevlânâ hemen bir takım hediyeler hazırlayarak oğlu Sultan Veled’e verir ve onu Şam’a, Şems Hazretlerinin yanına gönderir. Oğlundan, Şems-i Tebrîzî’yi dönmesi için iknâ etmesini ve ona kendisinin henüz pişmediğini, olgunlaşması için Şems’in sohbetine ihtiyacı olduğunu anlatmasını söyler. Bunun üzerine yola çıkan Sultan Veled, berâberindekilerle Şam’a ulaşır ve Şems Hazretlerini ikna edip yeniden Konya’ya getirir.

Hz. Mevlânâ’nın yüzü Şems-i Tebrîzî’nin gelişiyle yeniden güler. Tekrar uzun sohbetlere başlarlar. Şems-i Tebrîzî, Hz. Mevlânâ’nın içindeki aşkın dışa vurmasını ve ilâhî aşkı tüm dünyâya anlatmasını arzulamaktadır. Öyle ki, Şems-i Tebrîzî, Hz. Mevlânâ’nın bütün kitaplarını kuyuya atacak kadar ileri gider. Onun tek isteği Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v) “Mü’min mü’mînin aynasıdır” hadisine binâen, dostu Hz. Mevlânâ’ya ayna olmak ve onun içindeki cevheri âleme yansıtmasına vesîle olmaktır.

Şems-i Tebrîzî, kendisine “Hoca” dendiği vakit, asıl din âliminin Hz. Mevlânâ olduğunu, kendisinin din ilmine vâkıf olmadığını söyleyerek büyük bir tevâzu örneği sergiler. Birbirlerinin hocası olmayan fakat bir bütünün birbirini tamamlayan iki eşit parçası olan Hz. Mevlânâ ve Şems-i Tebrîzî Hazretlerinin bu muhabbetleri maalesef Şems-i Tebrîzî’nin ikinci kez Konya’ya gelişinde de yine dedikodulara sebep olur. Çünkü Hz. Mevlânâ’nın vaazlarından, sohbetlerinden ayrı kalmak istemeyen halk, bunun müsebbibi olarak Şems-iTebrîzî’yi görür. Konya’da kalmanın Hz. Mevlânâ’ya da zarar verdiğini düşünen Şems-iTebrîzî ise gitmeye niyetlidir.

“Bu kez öyle bir gideceğim ki bütün dünya sırrımı arayacak ama kimse benden bir iz bulamayacak”

Bilim dünyâsının “âkıbeti nâmâlûm” olarak nitelendirdiği hâdiselerdeki gibi, Şems-i Tebrîzî Hazretleri bir gün ayağa kalkıp “Bu kez öyle bir gideceğim ki bütün dünya sırrımı arayacak ama kimse benden bir iz bulamayacak” deyip kapıdan çıkar ve bir daha kimse onu bulamaz.

Mevlevîler, Şems-i Tebrîzî Hazretlerinin hem Hz. Mevlânâ’nın içindeki ilâhî aşkın dışa vurumu sebebiyle hem de fitnenin sona ermesi için gittiğine inanır. Zîra Hz. Mevlânâ’nın, Şems-i Tebrîzî’nin ardından Şam’a giderek bir sene kendisini araması da bunu işâret eder. 1247 senesinde Şems-i Tebrîzî şehit mi edildi, yoksa geldiği gibi, kimseye haber vermeden Konya’yı terk mi etti kimse bilemez. İşte bu hakîkatin sırrından olsa gerek 800 yıldır iki gönül sultânının isimleri hemdem olmuş, her dâim birlikte anıla gelmiştir. Bunun en önemli örneklerinden biri de Mevlevîlerin birbirinden güzel duâlardan oluşan gülbanklarında son niyazda, “Demi Hazreti Mevlânâ, sırrı Şems-i Tebrîzî, Kerem-i İmâmı Ali, Şefaati Muhammedün Nebî” isimlerini ardı ardına zikretmeleridir. Hz. Mevlânâ Hakk’a yürüdükten sonra, Hz. Şems ile ilgili bilinen bazı şeyler konuşulmuş olsa da susulmasında saygı ifâde eden sırlar vardır. Hz. Mevlânâ ve Şems-i Tebrîzî Hazretlerinin aziz rûhunu incitmemek için belki de "hâmûş" olmak yani susmak ve onların Hak sohbetlerine kulak vermek gerekir.

Şems-i Tebrîzî Hazretleri'nin türbesi

Bu gün Konya’da Şems makâmı olarak bilinen ve Hz. Mevlânâ türbesinden önce ziyâret edilen Şems-i Tebrîzî Hazretlerinin makâmı, her gün dünyânın dört bir yanından gelen Hak âşıklarının ziyâretgâhı olmuştur.

Ne zaman vuslat Ey Yâr!

Can bîtab düştü, saçlarıma hazan düştü.

Sevdâma köz düştü.

Lîme lîme etti bu hasret beni.

İlmek ilmek cana dokudum da seni

Gönül gözüme hayranlık düştü!

Özlem iklimlerinden dergâhına sesleniştir bu,

Âh-ı feryâda karışmış bir kıtmîrin yanmasıdır!

Gel ne olur, bir gün çıkıp gel, alev almadan rûhum.

Cânı dişinde, özü közünde, bir ağlayıştır bu. (Hz. Mevlânâ)

Bütün ömrünü Allah ve Muhammed aşkıyla yaşamış, aldığı her nefesi ilâhî aşka adamış, vuslatı sır, sırrı aşk olmuş bir gönül sultânıdır Şems-i Tebrîzî Hazretleri (k.s)…

Yazan: Nevin Şahin

http://ankaramasasi.com/haber/642005/anadolunun-manevi-mimarlari-sems-i-tebrz-hazretleri
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.