Anadolu’nun manevi mimarları: İsmâil Rusûhî Ankaravî Hazretleri

Müslümanların her yıl heyecanla beklediği Ramazan Ayı’nın yaklaşmasıyla birlikte, İslam alimlerinin hayatlarını Ankara Masası mercek altına alıyor. Yaklaşık 2 ay sürecek yazı dizisinin dokuzuncu bölümünde İsmâil Rusûhî Ankaravî Hazretleri'nin hayatı var.
Ankara Masası
|
18 Mart 2021, Perşembe - 10:44
Anadolu’nun manevi mimarları: İsmâil Rusûhî Ankaravî Hazretleri

Dua ordusunun komutanları, hayatlarını İslam dinini daha iyi anlatabilmek için adayanlar...

Onlar Allah dostları, gönül sultanları, Anadolu’nun manevi mimarları…

Söz sarrafı, gönül aynası Yûnus Emre Hazretleri'nin birbirinden değerli mısralarla anlattığı büyük gönül sultânı Ahi Evran Hazretleri'nden, ömrünü Hak ve ilim yoluna adayan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi'ye; ilmi ve mâneviyâtıyla 18. yüzyıl tasavvuf ve kültür hayatını derinden etkilemiş Hazreti Pir Nûreddîn Cerrâhî'den, ezel dünyâsında verdiği söz üzere yaşayıp, ahde vefâsına tam bir sadâkatle, ebedî âlemin aşk-ı ateşiyle yanmış gönül sultânı Şeyh Vefâ Hazretleri'ne kadar İslam alimlerinin hayatları Ankara Masası okuyucusu ile buluşuyor.

Yaklaşık 2 ay boyunca sürecek yazı dizisinin dokuzuncu bölümü sizlerle...

İSMÂİL RUSÛHÎ ANKARAVÎ HAZRETLERİ

Gel gönül gözle rızâyı ‘aşka uy ol hassu’l has

Geç bu dâvâyı emelden ‘aşka ol candan menas

    İsmâil Hakkı Ankaravî

Allah (c.c) ve Resûlü’nün (s.a.v) sevgisiyle cihanda can bulmuş, gönlünü cümle dâvâlardan beri eyleyip, fâni dünyâdan bâki dünyâya ilâhî aşkla sığınmış bir gönül sultânıdır İsmâil Rusûhî Ankaravî Hazretleri (k.s)...

O ilim ve irfan ile yoğrulan bir hayâtı, Kur’an ve sünnet yoluna adamış büyük bir âlim ve mutasavvıftır. İlmi ve edebî hayâtıyla 17. yüzyıla damgasını vurmuş, Hz. Mevlânâ Celâleddîn Rûmî’nin Mesnevî’sine yazdığı şerh ile ulemâ arasında Hz. Şârih diye anılmıştır. O yaşadığı dönemin ilmî ve sosyal tüm sorunlarına eğilmiş, Kur’an ve sünnet yolunda bir yaşamın örneklerinden biri olmuştur. Kaleme aldığı onlarca eserle hem yaşadığı devre ışık tutmuş hem de gelecek nesillere ilmini vakfetmiştir.

İsmâil Rusûhî Ankaravî Hazretlerinin hayatı

İlim ve tasavvuf dünyâsının en değerli âlimlerinden biri olan İsmâil Rusûhî Ankaravî Hazretlerinin doğum târihi bilinmemekle birlikte ilim insanları kendisinin 16. asrın ikinci yarısında, Ankara’da doğduğu konusunda ittifak eder. Ankara’da imamlık yapan Ahmed Efendi ile Sâliha Hâtun’un oğlu ve asıl adı İsmâil olan İsmâil Rusûhî Ankaravî Hazretleri, doğduğu yer olan Ankara’ya nisbetle Ankaravî ismiyle anılmış, Hz. Mevlânâ Celâleddîn Rûmî’nin Mesnevî’sini şerh etmesiyle sebebiyle de ilim ve edebiyat dünyâsında Hz. Şârih unvânını almıştır. Galata Mevlevîhane’sinin yapılış târihine denk düşen er-Rusûh kelimesini ise şiirlerinde Rusûhî şeklinde mahlas olarak kullandığından bu isimle de anılmıştır.

İsmâil Ankaravî Hazretleri ilk tahsiline Ankara’da başlar. Babasının imam olması hasebiyle zaten ilme merakı vardır. Özellikle Arapça ve Farsça dillerinde iyi bir eğitim alır. Zîra kısa sürede bu dillerde eser verecek ve şiir yazacak kadar ilerler. Talebeliği sırasında tasavvufa ve mutasavvıfların eserlerine ilgisi artar. 16. yüzyıl Ankara’sında etkili olan Bayrâmiyye tarîkatının incelik ve esaslarıyla berâber tasavvufî eğitim de almaya başlar. Gerek fennî gerek dînî ilimlerde tahsiline devam ederken anne ve babasından kendine kalan mîrasla ticârete atılır. Ticârette zarar edip elinde sermâyesi kalmadığında da Kâhire’ye giderek tamâmıyla ilimle meşgul olur. Hadis, fıkıh, kelâm, astronomi, matematik gibi pek çok alanda dersler alır.

Gönlü Hak (c.c) ve Resûlü’nün (s.a.v) aşk-ı muhabbetiyle dolu olan İsmâil Ankaravî Hazretleri, Mısır’da yedi yıl zâhirî ve bâtınî ilimlerde aldığı tahsilin ardından tekrar Ankara’ya gelir. Bu sırada Bayrâmiyye tarîkatının yanı sıra Halvetiyye tarîkatından da icâzetnâme alarak müridlerini yetiştirmeye başlar. Lâkin Bayrâmî şeyhi olarak irşad vazîfesini yaparken gözlerinde bir rahatsızlık hâsıl olur. Şifâ aramak maksadıyla Konya’ya gitmeye karar verir. Oraya ulaşana kadar yol boyunca ticâret yaparak geçimini temin eder.

Zahmetli bir yolculuğun ardından Konya’ya ulaşan İsmâil Ankaravî Hazretleri, Konya Mevlevî dergâhına misâfir olur. Burada Hazreti Mevlânâ’nın torunlarından Bostan Çelebi ile tanışır. 39 yıl Konya Mevlevî dergâhının postnişini olarak İslâm’a hizmet eden büyük âlim Bostan Çelebi ile tanışmaları Ankaravî Hazretlerinin hayâtını derinden etkiler. Zîra gözlerine aradığı dermânın yanıtı Bostan Çelebi’den gelir;

"Gözünün iyi olması, Hz. Mevlânâ Celâleddîn Rûmî'nin Mesnevî'sini şerh etmenizin hediyesi olacaktır. O halde sizin Mesnevî'yi şerh etmeniz lâzımdır. Bu sûretle gamınız gidecek, gözünüzde iyileşme olacaktır, inşallah."

İşte bu sözler İsmâil Ankaravî Hazretlerinin gönlünde coşkun bir duyguya ve şevke sebep olur. Şifâ aramak maksadıyla Konya’ya giden Ankaravî Hazretleri, Bostan Çelebi’nin ilim ve irfânından çok etkilenerek kendisine mürid olup Konya Mevlevî Dergâhı’nda kalır. Bostan Çelebi, Kur’an ve sünnete sıkıca bağlanmış, gönlü Allah (c.c) ve Resûl (s.a.v) aşkıyla dolu olan müridine mânevî olarak özel bir ihtimam gösterir. İsmâil Ankaravî Hazretleri ayrıca Bostan Çelebi’nin kardeşi Ebûbekir Çelebi’den de bir takım dersler alır. Bu esnâda âdeta gözlerinin derdini unutmuş, ilim dünyâsında kendisine Hz. Şârih unvânını getirecek olan Mesnevî şerhini kaleme almaya başlamıştır. 

İsmâil Ankaravî Hazretleri'nin İstanbul’a gidişi

İsmâil Ankaravî Hazretleri, Bayrâmî olarak gittiği Konya’da hem ilmini artırmış hem de Mevlevî tarîkatının incelik ve esaslarına vâkıf olmuştur. Bostan Çelebi, talebesinin bundan sonra İstanbul’da hizmet etmesini ister. Bu ilmî birikim ve mânevî derinliğin ardından bu zenginliği nakletme zamânı gelmiştir. Hocası Bostan Çelebi, beş yılın ardından 1610 senesinde Ankaravî Hazretlerini Galata Mevlevîhânesi şeyhi olarak İstanbul’a gönderir.

İsmâil Ankaravî Hazretlerinin şöhreti kısa sürede İstanbul’un ilim ve edebiyat dünyâsına yayılır. Zîra o, devrin ilim ve fikir hareketleriyle yakından ilgilenerek, bilgisini de her an artırmaya devam etmiştir. Bu sebeple de kısa sürede ilim ve tasavvuf çevrelerinin saygı duyduğu önemli bir şahsiyet hâline gelir. Özellikle çağındaki ilim ve fikir hayâtına hâkim olan şerhçiliğin tesiriyle önemli mutasavvıfların eserlerini şerh eder. Zâhirî ilimlere hâkimiyeti ve yüksek tasavvuf bilgisiyle hâdiselere getirdiği yorumlar, eserlerini şerh ve hâşiyenin ötesinde değerli kılar. Özellikle Mesnevî şârihliği alanında büyük bir otorite olarak kabul edilir.

İsmâil Ankaravî Hazretleri Kur’an ve sünnet emirlerinden tâviz vermeyen bir mutasavvıftır. Halkın içinde Hakk’a hizmeti esas alır, müridlerine de bunu tavsiye eder. Müslümanların dâima orta yolu seçmesi gerektiğini ifâde eden Ankaravî Hazretleri, kendi döneminde yaşanan bazı hâdiselere de fikir ve yazılarıyla müdâhil olur. Hem şerîatın zâhirî hükümlerine önem vermeyen bazı mutasavvıflara karşı cephe alır hem de tasavvufu tamâmen veya geniş ölçüde bid’at sayan bazı zâhir ulemâsına ve medrese mensublarına reddiyeler yazar. Böylece IV. Murad zamânında tarîkatların yasaklanmasının istendiği sürece de dâhil olur.

İsmâil Ankaravî Hazretleri'nin padişaha gönderdiği risale

Kendisine gelen tüm şikâyetleri değerlendiren IV. Murad tahkîkat niteliğinde bazı adımlar atarak şikâyetlerin iç yüzünü anlamaya çalışır. Bu sebeple zamânın tasavvuf ehli şeyhlerine ve ulemâya tarîkatlarla ilgili hususları sorarak cevap ister. Sualleri yanıtlamak için kısa bir süre isteyen İsmâil Ankaravî Hazretleri 20 sayfalık bir risâle yazarak pâdişaha gönderir. Gerek İsmâil Ankaravî Hazretleri gerek ehlisünnet mutasavvıfların yazdığı cevaplarla tarîkatlara yönelik istek saraydan geri döner. Bu hâdise, İsmâil Ankaravî Hazretlerinin ilim dünyâsındaki şöhretini daha da artırır. Zîra yazdığı risâle kısa zamanda duyulur. Sultân’a verdiği cevaplar devrin en önde gelen âlimlerinden pek çoğunun takdirini kazanır.

Sefîne isimli meşhur eserin sâhibi Sakıp Dede, devrin tüm ilim erbâbını tesiri altına alan bu tartışmaların ardından İsmâil Ankaravî Hazretlerinin, ilim ve mârifet silahlarıyla fikir meydanına atılıp sâlih nefisleri her türlü hîleden koruyup Muhammedî tarîkatları rahata erdirdiğini söyler.

İlim meydanında verdiği mücâdele karşısında büyük âlim Aziz Mahmud Hüdâî Hazretleri de İsmâil Ankaravî Hazretlerinin gıyâbında şu duâyı yapar:

"Allahü Teâlâ, muhaliflere karşı Rusûhî'nin ayağını sağlam ve sâbit eylesin. Onların inat damarlarını kesmekte söz kılıcını keskin eylesin. Muhalifleri susturmakta mızrağını tesirli eylesin. Zamânımızda tasavvuf ehline karşı olanlarla onun cihadı olmasaydı, onların eli hak tâliplerine uzanır, zarar verirdi. Doğru yolda olanlarla olmayanları birbirinden ayırmak zor olurdu. Allahü Teâlâ onun delillerinin oklarını en doğru hedefe isâbet ettirdi."

Kur’an ve sünnetten başka yol benimsemeyen ehlisünnet mutasavvıflar bu devirde pek çok reddiye ve risâle yazar. Kalbi Allah (c.c) ve Peygamber (s.a.v) sevgisiyle dolu olan büyük gönül sultânı İsmâil Ankaravî Hazretleri, Galata Mevlevîhâne’sinde müridlerini yetiştirerek ilim dünyâsına birbirinden değerli pek çok âlim kazandırır. Bir taraftan da Konya’da başladığı Hz. Mevlânâ’nın Mesnevî’sinin şerhiyle berâber birbirinden kıymetli eserler kaleme alır. Gözlerindeki rahatsızlığın tekrar nüksetmesi sebebiyle yazmaya ara verdiği zamanlar da olur. İşte bu zamanlarda yazması için kendisini teşvik eden minik bir dervişi vardır; henüz iki yaşında iken bir örtüye sarılı olarak bulunup kendisine getirilen Derviş Ganem. Bu kimsesizi mânevî evlâdı sayarak yetiştiren İsmâil Ankaravî Hazretleri, “Hay kuzu hoş âmedî” diyerek seslenir Derviş Ganem’e. Eserlerin kaleme alınmasında hocasına büyük hizmeti dokunan bu kimsesiz derviş, Mesnevî şerhinin tamamlanmasının ardından genç yaşında Hakk’a yürür. Evlâdı sayıp, ilim ve irfan ile yetiştirdiği Derviş Ganem’i gencecik yaşta toprağa vermek derinden etkiler İsmâil Ankaravî Hazretlerini. İsmâil Ankaravî Hazretleri son derece merhametli ve cömert biridir. Müridlerine karşı her zaman yumuşak sözlü ve sabırlı davranmıştır. Onlara her işlerinde Kur’an ve sünnet emirlerini ölçü almalarını, şerîatın hükümlerinden bir nebze olsun ayrılmamalarını nasîhat etmiştir. Sohbetlerinde muhakkak âyetleri tefsir edip, Resûlullah Efendimizin (s.a.v) hadislerinden örnekler vererek Ashâb-ı Kiram’ın yaşayışını anlatmıştır.

İsmâil Ankaravî Hazretleri'nin ölümü

Ömrünü ilim ve irfan yolunda harcayan, geride birbirinden kıymetli eserler bırakan İsmâil Rusûhî Ankaravî Hazretleri, büyük bir aşk ve şevkle 21 bir sene boyunca Galata Mevlevîhânesi’nde İslâm’a hizmet etmiştir. Mesnevî şerhlerini tamamladıktan bir süre sonra rahatsızlanarak 1631 senesinde İstanbul’da Hakk’a yürür. Vasiyeti üzerine Galata Mevlevîhâne’si hazîresine defnedilen İsmâil Rusûhî Ankaravî Hazretlerinin ardından saray, ilim ve edebiyat dünyâsı büyük üzüntü duyar.

İsmâil Rusûhî Ankaravî Hazretleri'nin türbesi

İsmâil Rusûhî Ankaravî Hazretlerinin Galata Mevlevîhânesi bahçesinde yer alan kabri üzerine bir türbe inşâ edilir. Önceleri ahşap yapılan bu türbe 1819 senesinde Halet Said Efendi tarafından yeniden inşâ edilir. Meşhur Hüsn-ü Aşk eserinin sâhibi Şeyh Galip Dede ve Şeyh İsa Efendi de aynı türbede yatmaktadır…

Hem Bayrâmî hem de Mevlevî olarak meşîhat noktasında otorite kabul edilen İsmâil Rusûhî Ankaravî Hazretleri; tefsir, hadis, fıkıh, belâgat ve felsefe gibi alanlarda ne kadar yetkin olduğunu eserlerine de yansıtmıştır. Onun bu yüksek ilim ve kültürü, farklı konularda eserler vermesine vesîle olmuştur.

İsmâil Rusûhî Ankaravî Hazretlerinin birbirinden kıymetli ve günümüzde de kaynak niteliği taşıyan eserlerinin sayısı hakkında araştırmacılar farklı görüşlerdedir. Kütüphânelerde mevcut olan eserleri esas alındığında günümüze 24 eserinin ulaştığı görülür. Bu eserler tasavvufî altyapının ve dönemin medreselerinin yüksek bilgisini açığa çıkarır niteliktedir.

İsmâil Rusûhî Ankaravî Hazretleri'nin eserleri

Çok iyi derecede Arapça ve Farsça bilen İsmâil Rusûhî Ankaravî Hazretleri eserlerini sâde bir dille ve ağırlıklı olarak Türkçe yazmıştır. Türkçe kaleme aldığı ve kendisinin de Hz. Şârih olarak anılmasına vesîle olan Mesnevî şerhi Mecmû’atu’l-Letâyif ve Matmûratu’l-Ma’ârif’idir. Bu eser, gerek onun ilmî kudretini göstermesi gerekse bıraktığı tesirler bakımından İsmâil Ankaravî Hazretlerinin en önemli eseridir. Eserinde bir yandan Hz. Mevlânâ’nın fikirlerini açıklarken diğer yandan tasavvufun umûmî kâidelerini sâde bir ifâdeyle ortaya koymuştur.

İsmâil Ankaravî Hazretlerinden sonra gelen Mesnevî şârih ve mütercimleri onun inceleme ve yorumlarından geniş ölçüde faydalanmışlardır. Mesnevî okutacak kişilere verilen icâzetnâmelerde, “...şârih Ankaravî’nin tahkîkâtına uyarak” şeklinde bir kaydın bulunması, İsmâil Ankaravî Hazretlerinin Mevlevî tekkelerinde gösterdiği tesir bakımından da son derece önemlidir. Başta Nicholson olmak üzere Batı’da Hz. Mevlânâ ve Mesnevî üzerinde çalışanlar, en çok İsmâil Ankaravî Hazretlerinin şerhinden faydalanmışlardır. Bu şerh, Cengî Yusuf Dede tarafından kısaltılarak Menhecü’l-kavî adıyla Arapça’ya, İsmet Tasarzâde tarafından da Şerh-i Kebîr-i Ankaravî ber Mesnevî-i Ma‘nevî-i Mevlevî adıyla Farsça’ya tercüme edilmiştir. Mesnevî’nin ilk on sekiz beytini ve anlaşılması güç diğer bazı kelimelerini Fâtihu’l-ebyât adıyla şerh etmiş, bu risâle de “Mesnevî Şerhi”nin 1257 ve 1289 basımlarının baş tarafında yayımlanmıştır.

İsmâil Rusûhî Ankaravî Hazretleri, Câmiu’l-âyât adlı eserinde Mesnevî’deki âyet ve hadislerle Arapça beyitlerin ve anlaşılması güç bazı terimlerin şerhini yaparken; Hall-i Müşkilât-ı Mesnevî isimli eserinde de Mesnevî’deki hikâyeleri açıklamıştır. Mesnevî ile ilgili olarak; Tuhfetü’l-berere, Simâtü’l-mûkınîn isimli eserleri de bulunmaktadır.

İsmâil Rusûhî Ankaravî Hazretlerinin “Mesnevî Şerhi”nden sonra en meşhur eseri Minhâcü’l-fukarâ’dır. Tasavvufî konuları genel hatlarıyla işlediği bu eserinde Herevî’nin Menâzilü’s-sâ’irîn’ini örnek almış ancak eserin daha önceki şerhlerinden faydalanmayıp İbnü’l-Arabî’nin el-Fütûhât’ından ve Hz. Mevlânâ’nın şiirlerinden nakiller yapmayı tercih etmiştir. Herevî’nin eseri gibi Minhâcü’l-fukarâ da on bölümden meydana gelir. Bunların her biri de kendi içinde yine on bölüme ayrılır.

İsmâil Rusûhî Ankaravî Hazretlerinin Fâtiha Sûresi’ni tefsir ettiği Fütûhât-ı Ayniyye, Nur Sûresi’nin 35. âyetini tefsir ettiği Misbâhu’l-esrâr eserleri ise tasavvufî mâhiyettedir. Bütün ömrü boyunca ilim ve irfan ışığında bir hayat süren İsmâil Rusûhî Ankaravî Hazretleri ayrıca semâ, raks, tütün, mûsıkî gibi konuları ele alan risâleler de yazmıştır.

Eserleriyle yüzyıllardır Hak âşıklarının gönül dünyâsında yaşayan İsmâil Rusûhî Ankaravî Hazretlerinin İstanbul Galata Mevlevîhânesi’ndeki türbesi Hak âşıkları tarafından yüzyıllardır ziyâret edilmeye devam etmektedir.

Her ki geldi bir tarikde ‘ömrün ifnâ eyledi

Derdi ‘aşktan geldi ana bir hulûs ile hâlâ (Sun’ullah Gaybî)

Ömrünü ilâhî aşkın derdiyle yok eyleyip, gönlünü Allah (c.c) ve Resûlü’nün (s.a.v) sevgisiyle diriltmiş bir gönül sultânıdır İsmâil Rusûhî Ankaravî Hazretleri (k.s)...

Yazan: Nevin Şahin 

http://ankaramasasi.com/haber/642084/anadolunun-manevi-mimarlari-ismil-rush-ankarav-hazretleri
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.