Anadolu’nun manevi mimarları: Hüsâmeddin Uşşâkî

Müslümanların her yıl heyecanla beklediği Ramazan Ayı’nın yaklaşmasıyla birlikte, İslam alimlerinin hayatlarını Ankara Masası mercek altına alıyor. Yaklaşık 2 ay sürecek yazı dizisinin onuncu bölümünde Hüsâmeddin Uşşâkî'nin hayatı var.
Ankara Masası
|
10 Mart 2021, Çarşamba - 09:58
Anadolu’nun manevi mimarları: Hüsâmeddin Uşşâkî

Dua ordusunun komutanları, hayatlarını İslam dinini daha iyi anlatabilmek için adayanlar...

Onlar Allah dostları, gönül sultanları, Anadolu’nun manevi mimarları…

Söz sarrafı, gönül aynası Yûnus Emre Hazretleri'nin birbirinden değerli mısralarla anlattığı büyük gönül sultânı Ahi Evran Hazretleri'nden, ömrünü Hak ve ilim yoluna adayan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi'ye; ilmi ve mâneviyâtıyla 18. yüzyıl tasavvuf ve kültür hayatını derinden etkilemiş Hazreti Pir Nûreddîn Cerrâhî'den, ezel dünyâsında verdiği söz üzere yaşayıp, ahde vefâsına tam bir sadâkatle, ebedî âlemin aşk-ı ateşiyle yanmış gönül sultânı Şeyh Vefâ Hazretleri'ne kadar İslam alimlerinin hayatları Ankara Masası okuyucusu ile buluşuyor.

Yaklaşık 2 ay boyunca sürecek yazı dizisinin onuncu bölümü sizlerle...

HÜSÂMEDDİN UŞŞÂKÎ

Gözüm dîdârını gözler, canım Habîbini özler

Hâlis muhlis mü’min kullar, dosta giden gelsunberû

Kaal ile kıyıdan geçenler, hikmet kitabını seçenler

Kudret dehânın açanlar, pazar eden gelsunberû

     Matlûbe Uşşâkî (Helvacı Bacı)

Hakk’a giden yolda Kur’an ve sünneti kendine dost kılıp, Allah ve Resûlü’nün aşk-ı muhabbetiyle can bulmuş bir gönül sultânıdır Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretleri (k.s)…

O, ilâhî aşka tutulup, ilim ve irfan öğrenmek için geldiği Anadolu topraklarının en değerli Hak âşıklarından, ilim mîraslarından biri olmuştur. 15. ve 16. yüzyıllarda yaşayan Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretleri, yetiştirdiği dervişlerle, Osmanlı’nın tasavvuf ve kültür hayâtına büyük değerler katmıştır. O; halk içinde Hak ile yaşamış, bir asrı geçen ömrü boyunca Allah ve Resûlü’nün yolunu anlatmış, halkı Kur’an ve sünnet yoluna dâvet etmiş büyük bir mutasavvıf ve Hak âşığıdır.

Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretleri'nin hayatı

Büyük gönül sultânı Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretleri 1475 senesinde, bugün Özbekistan sınırları içinde yer alan Buhâra’da dünyâya gelir. Asıl adı Hasan olup, Hüsâmeddin ise “dînin keskin kılıcı” anlamına gelen lakabıdır. Uzun yıllar Uşak’ta yaşadığı için Uşşâkî olarak da anılmıştır. Soyu peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) dayanan Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretleri, ilk ilim ve terbiyesini tüccarlıkla geçinen babası Teberrük Efendi’den alır. Onun Hakk’a yürümesinden sonra baba mesleğini devam ettirerek bir süre ticâretle uğraşır. Gördüğü bir rüyâ üzerine ise ticâretten vazgeçip, kendi payına düşen mîrâsı kardeşine bağışlayarak ilim öğrenmeye karar verir.

Gönlüne düşen ilâhî aşkın ateşiyle kendine ilim ve irfan öğretecek o hocayı bulmak için Buhâra’dan zahmetli bir yolculuk sonucu Anadolu’ya gelir. Uşak’ta Halvetî tarîkatının mürşidlerinden Emîr Ahmed Semerkandî Hazretlerine mürid olur. Bazı kaynaklar, Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretlerinin, hocasını Erzincan’da tanıyıp orada talebe olduğunu, Anadolu’ya gelmeden önce de tasavvufî terbiyesini 15.yüzyıl ve öncesinde Orta Asya’da oldukça yaygın olan Kübreviyye ve Nurbahşiyye tarîkatlarında öğrendiğini kaydeder. Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretleri, devrin en önemli âlim ve bilginlerinden Emîr Ahmed Semerkandî Hazretlerinin müridi olduktan sonra şeyhinin yaşadığı Uşak’a yerleşir. Burada zâhirî ve bâtınî ilimlerle berâber, yüksek bir tasavvufî eğitim görür. Yetiştirdiği onlarca dervişi Anadolu’ya irşad için gönderen Ahmed Semerkandî Hazretleri, Hakk’a yürümeden evvel Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretlerine, Uşak’ta derviş yetiştirmesini vasiyet eder.

 Şehzâde Murad, Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretleri'nden dua ister

Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretleri derin bir keder ve üzüntüyle mürşidini Hakk’a uğurlar ve vasiyetine uyarak talebe yetiştirmeye başlar. Kısa sürede vaaz ve sohbetleri, halka karşı gösterdiği nezâket ve şefkatle gönülleri fetheder. Şöhreti Uşak sınırlarını aşar. Anadolu’dan gelen pek çok talebe kendisinin rahle-i tedrîsinde ilim ve irfan öğrenir. Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretlerinin şöhreti, II. Selim’in oğlu Şehzâde Murad’ında kulağına gider. O sırada Manisa vâlisi olan Şehzâde, bu büyük gönül sultânıyla ilgili anlatılanlardan etkilenerek kendisine bir mektup yazar. Şehzâde, tahtın kendisine nasip olması için duâ etmesini rica etmiştir. Mektup Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretlerine ulaştığında daha mektubu açmadan, “Şehzâde İstanbul’a doğru yola çıksın, şu vakit Osmanlı tahtına oturacaktır” der. Şehzâde, elçileri döndüğünde, anlattıkları hâdise karşısında hayret içinde kalır. Zîra bu sırada babası II. Selim’in Hakk’a yürümesinden dolayı tahta oturmak üzere İstanbul’a çağrılmıştır.

Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretleri, Uşak’ta vaaz ve sohbetlerle halka nasîhat eder, bir taraftan da müridlerini yetiştirerek Anadolu’ya halkı irşad etmeye gönderir. Bu sırada tahta oturan III. Murad ise kendisine pâdişahlık müjdesini veren bu büyük âlimin muhabbetini gönlünden atamaz. Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretleri, pâdişahtan İstanbul’a gelmesi yönünde dâvet alır. Aldığı ilim ve irfanla berâber, devlet terbiyesi gereği pâdişahı geri çevirmeyerek, elli yıl Kur’an ve sünnete hizmet ettiği Uşak’tan ayrılarak İstanbul’a gelir. Kendisine Aksaray’da bir konak tahsis edilir. Fakat kalbi Allah ve Resûl aşkıyla dolu bu gönül sultânı kendisine gösterilen yoğun ilgi sebebiyle Uşak’a dönmeye karar verir. Padişah gitmemesi için ricâda bulunur. III. Murad Kasımpaşa’da bir tekke inşâ ettirerek Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretlerine tahsis eder. Bu hikmet sâhibi büyük âlim, ilerlemiş yaşına rağmen Hakk’a hizmetten geri duramaz. Kasımpaşa’daki bu tekke kısa sürede Hak yolunun yolcularıyla dolup taşar. Tekkenin inşâ edildiği dönemde sâkin bir muhit olan tekke çevresi bir anda Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretlerine komşu olmak isteyenlerle hareketlenir.

Uzun bir ömür yaşayan Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretlerinin İstanbul’a geldiğinde yüz yaşlarında olduğu belirtilmektedir. Ama o ilerleyen yaşına rağmen hâlâ sohbet ve vaazlarıyla Allah ve Resûlü’nün aşk-ı muhabbetini nakış nakış işler halkın gönlüne. Talebelerinin her biri bu ilmî deryâdan edindikleri ilim ve irfan ile Anadolu topraklarına taşar…

Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretleri müridleriyle berâber evlâtlarına da iyi bir eğitim verir. Biri kız olmak üzere dört çocuğu olur. Oğulları Mustafa Efendi, Abdülaziz Efendi ve Abdurrrahim Efendi, zâhir ve bâtın ilimlerde yüksek tahsil yapar. Üç oğlu da tercih ettikleri ilim yolunun ardından kadılık ve müderrislik görevlerinde bulunur. Evlâtları ve torunları da Hakk’ın hizmetinde, ilmin gölgesinde bir hayat sürer. Zeyl-i Şakāik müellifi Uşşâkizâde İbrâhim Hasib, Abdürrahim Efendi’nin dolayısıyla Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretlerinin torunudur. Büyük gönül sultânının eşi ise Helvacı Ana adıyla anılan ilim, irfan sâhibi ve edebî yönü kuvvetli bir hanımdır. Helvacı Ana’nın şu mısralarından, onun şükür ehli, Hak âşığı bir hanım olduğunu anlamak mümkündür:

Aşk ile derviş olmuşam, derdime dermân bulmuşam

Ummânı seyrân etmişem, gevher olan gelsin berû

Dünya varından geçmişem, dostlarımdan ayrılmışam

Can içinde can bulmuşam, haber alan gelsun berû

Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretleri'nin kutsal topraklara yolculuğu

Uşak’tan pâdişâhın dâvetiyle geldiği İstanbul Kasımpaşa’da kendisine tahsis edilen tekkede ömrünün sonuna kadar ilim öğreten, halkı Kur’an ve sünnet yolunda yürümeye dâvet eden Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretleri, ilerlemiş yaşına rağmen Hac vazîfesini yerine getirmek üzere kutsal topraklara gider. Hac dönüşü ise Hz. Mevlânâ Celâleddin Rûmî’nin Konya’daki türbesini ziyâret eder. Bu ziyâreti sırasında, Mevlevî dedelerine, Hakk’a burada kavuşacağını ve İstanbul’daki tekkeye defin edilmek istediğini söyleyerek vasiyetini bildirir. Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretleri, 1593 senesinde mîlâdî takvime göre 118 yaşında iken Konya’da Hakk’a yürür. Oğulları ve sevenleri İstanbul’dan gelene kadar naaşı 14 gün boyunca Konya Mevlevîhânesi’nde misâfir edilen Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretlerinin cenâze namazını devrin Konya vâlisi kıldırır. İstanbul’da cenâze töreni için bir araya gelen sevenleri ve müridleri ile devrin mutasavvıf, sanatkâr, devlet adamları ve ulemâsı da cenâze merâsimi için yollarda beklemektedir. Cenâze İstanbul’a geldiğinde Üsküdar’da karşılayanlar arasında, Aziz Mahmud Hüdâi Hazretleri de vardır. Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretleri, büyük bir kalabalık eşliğinde duâ ve gözyaşları içinde, vasiyeti üzerine Kasımpaşa’daki tekkesine defnedilir. Türbesi, yüzyıllardır Hak âşıkları ve gönül dostlarının ziyâretgâhıdır…

Yaşadığı her yeri birer ilim yuvasına çeviren bu büyük âlim neredeyse bir asır boyunca talebe yetiştirip, Hak yolunda hizmet etmiştir. Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretleri, hem devrine hem de kendinden sonraki devirlere tesir etmiş önemli bir mutasavvıftır. Zîra Orta Asya’da Kübreviyye ve Nurbahşiyye tarîkatından, Hocası Ahmed Semerkandî Hazretleriyle de Halvetiyye tarîkatından icâzetlidir. Aynı zamanda büyük âlim Ümmî Sinan Hazretlerinden de Sinanî tâc-ı şerîfi ve icâzeti vardır. Hatta bu iki gönül sultânının buluşmasını, Şeyh Ahmed Hüsâmeddin şu beyitlerle dile getirmiştir:

Kendi pîrinden alıp irşâdı pes

Hem dahi Ümmî Sinan etmiş nefes

Dervişleri ve sevenleri Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretlerinin Hakk’a yürümesinin ardından, Uşşâkî tarîkatının doğmasına vesîle olur. Ardından gelen müridleri, Kasımpaşa’daki bu tekkeyi ilimle ve aşkla ayakta tutar. Kendisine büyük bir muhabbet besleyen III. Murad’ın yaptırdığı Kasımpaşa’daki Uşşâkî tekkesi âsitâne olur ve zamanla Osmanlı’nın pek çok ilinde Uşşâkî tekkeleri açılır. Bu mekânlar, Osmanlı ilim, kültür ve sanat hayâtına büyük katkılar sağlar. Tasavvuf musıkîsi açısından da önemli bir merkez olan Kasımpaşa’daki tekkenin, son zâkirbaşısı ve döneminin ileri gelen musıkîşinaslarından, Kasımpaşalı Cemâleddin Efendi’nin öğrencileri arasında; Hâfız Kemal, Sâdettin Kaynak, Sâdi Hoşses ve Kemal Batanay gibi ünlü mevlidhanlar ve bestekârlar vardır.

Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretleri'nin türbesi

Hasan Hüsemaddîn Uşşâkî Hazretlerinin türbesi, İstanbul Kasımpaşa, Pir Hüsâmeddin sokakta bulunan Uşşâkî Külliyesi içindedir. III. Murad tarafından 16. yüzyılda yaptırılan Kasımpaşa Uşşâkî tekkesi zaman içinde bazı değişikler yaşamıştır.

Hüsâmeddin Uşşâkî Tekkesi’nin bulunduğu sokak “Pir Hüsâmeddin” sokağıdır. 1950’lere kadar bostanlar ve çiçek bahçeleriyle kaplı olan çevresi günümüzde îmâlâthânelerle dolmuş ve geçmişteki özelliği bütünüyle yok olmuştur. Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretlerinin haleflerinden beş kişinin sandukalarının bulunduğu kısım “büyük türbe” olarak anılır. Yüzyıllarca ayakta kalan bu tekkede nice değerli âlim ve sanatkâr yetişmiştir. Uşşâkî Hazretlerinin türbesi bugün hâlâ sevenleri tarafından ziyâret edilmektedir.

Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretleri'nin eserleri

Bir asrı geçen ömrü boyunca yüzlerce derviş yetiştiren ve Uşşâkî tarîkatının pîri olarak anılan Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretleri, Halvetîler için büyük önem taşıyan Yahyâ Şirvânî Hazretlerinin Virdü’s-settâr’ına bazı ilâveler yapmıştır. Bunun dışında Hizbu’t-Tesbih, Ahzâb-ı Usbuiyye adından iki eseri daha vardır. Şeyh Ahmed Hüsâmeddin’in manzûmesindeki ifâdelerinden bir dîvânı olduğu anlaşılmaktaysa da maalesef herhangi bir nüshasına rastlanmamıştır.

Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretleri, kaleme aldığı eserlerde pek çok duânın hikmetini anlatmış ve mü’minlere nasîhatlerde bulunmuştur. İnsanın en büyük düşmanının nefsi olduğunu her zaman hatırlatmış, ilâhî aşka ermek için, nefse karşı uyanık olmayı tavsiye etmiştir. Dünya hayâtının gelip geçiciliğini, bâki olan âhir hayâta çalışmanın önemini anlatmıştır. İnsanın kendini bilmeden Rabb’i bilemeyeceğinin altını çizen Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretlerinin şu satırları asırlardır Hakk’a giden yolu, yolcuya ne güzel anlatmıştır:

“Ey gönül, akla yâr, nefse kul olma. Zîra seni birçok temâşâdan ve devletten mahrum eder. Bilmiş ol ki; bir kimse dünyâda sohbet ve devlet ile sultan iken, kendi zâtında gâfil olsa ve kendinden olanı bilmese, öbür âlemde ne bilmiş ola. Çünkü gaflet ile kendi vücûdunda olan hidâyeti, emâneti ve hazîne-i saltanatı bilmeyip, kendini kendine kul edip, güneşin yüzünü balçıkla sıvar ve kendi mahbûbuna bilmezlik zulûmâtından bir kaftan giydirir. Sonra kendi ettiği kabahatleri Cenâb-ı Hakk’a isnad edip “bana gaflet verdin yâ Rab” der ise, bu da insaf değildir ya. Zîra Cenâb-ı Hak, peygamber gönderdi ve Kur’an inzal eyledi. Ve Kur’an içinde, “Gâfil olmayın” diye emr ü tembih eyledi.

Ey gönül! Sana olan hidâyeti bil, âsi olup, Sultan hazînesini yabanlara harç etme. Himmeti yüce eyle. Âdem’den gâfil olma. Her gördüğünü adam sanma. Yaban yerlere harç olan hizmeti ve himmeti Sultân’a harç et. Sultan defterine yanlış huruf katma. Gözsüz, kulaksız olma. Basîr ve Semî ol. Hiçbir şeye hakâretle bakma. Yediğin nîmetin hakkını yerine getir. Dostunu bil, düşmanından hazer eyle ki, âhir sana ziyânı dokunur. Dost, düşman kendi öz vücûdundadır.”

Bir asrı geçen ömrü boyunca, Allah’ın emir ve yasaklarına riâyet edip, halkı Hakk’ın birliğinde buluşmaya dâvet ederek, Hakk’a kulluğun ötesinde ne varsa hepsinden yüz çevirmiş bir Hak dostudur O.

Bu görünen âlemler, bil ki âlemi suğradır,

Şol kalbinin içinde, tecelli-i kübrâya bak

Pak eyle sen kalbini, ta tecellî eder Hakk

Gönlün olur Beytullah, esrâr-ı mânâya bak

Hakk’ın sevgisiyle kalbini pâk eylemiş; gönül evini Allah ve Resûlü’nün aşkı, Kur’an ve sünnetin nûruyla diri tutmuş bir gönül sultânıdır Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî Hazretleri (k.s)…

Yazan: Nevin Şahin

http://ankaramasasi.com/haber/643287/anadolunun-manevi-mimarlari-husmeddin-ussk
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.