Anadolu’nun manevi mimarları: Somuncu Baba

Müslümanların her yıl heyecanla beklediği Ramazan Ayı’nın gelmesiyle birlikte, İslam alimlerinin hayatlarını Ankara Masası mercek altına alıyor. Yaklaşık 2 ay sürecek yazı dizisinin 26. bölümünde Somuncu Baba'nın hayatı var.
Ankara Masası
|
22 Nisan 2021, Perşembe - 08:03
Anadolu’nun manevi mimarları: Somuncu Baba

Dua ordusunun komutanları, hayatlarını İslam dinini daha iyi anlatabilmek için adayanlar...

Onlar Allah dostları, gönül sultanları, Anadolu’nun manevi mimarları…

Söz sarrafı, gönül aynası Yûnus Emre Hazretleri'nin birbirinden değerli mısralarla anlattığı büyük gönül sultânı Ahi Evran Hazretleri'nden, ömrünü Hak ve ilim yoluna adayan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi'ye; ilmi ve mâneviyâtıyla 18. yüzyıl tasavvuf ve kültür hayatını derinden etkilemiş Hazreti Pir Nûreddîn Cerrâhî'den, ezel dünyâsında verdiği söz üzere yaşayıp, ahde vefâsına tam bir sadâkatle, ebedî âlemin aşk-ı ateşiyle yanmış gönül sultânı Şeyh Vefâ Hazretleri'ne kadar İslam alimlerinin hayatları Ankara Masası okuyucusu ile buluşuyor.

Yaklaşık 2 ay boyunca sürecek yazı dizisinin 26. bölümü sizlerle...

SOMUNCU BABA

Bizim illerde ay ü gün,

Sebat üzre durur dâim.

Televvün erişip ona

Gehi bedrü hilâl olmaz.

Bırak ey Hâmidâ vârı

Görem dersen sen ol yârı,

Görecek ol tecellâyı,

Ondan özge kemâl olmaz. (Somuncu Baba)

Allah ve Resûl aşkıyla, yâre varacağı vuslat gününün hasretiyle yanıp tutuşmuş, Hakk’ın yolunda sebat ile dostun kapısına kul olmuş bir gönül sultânıdır Somuncu Baba Hamîdüddin VelîHazretleri (k.s)…

Anadolu’nun mânevî fâtihlerinden Hamîdüddin Aksarâyî Hazretleri, 14. yüzyılda istîlâlarla sarsılan, umudunu yitirmiş Anadolu insanına Hakk’ı anlatmış, onları Hak yoluna dâvet etmiştir. Bursa’da yaptığı ekmeklerin lezzeti dolayısıyla “Somuncu Baba” lakabıyla meşhur olmuş o günden bu yana da Hak âşıkları tarafından bu lakap ile anılmıştır. Aldığı yüksek ilme rağmen ömrünü şöhretten uzak sürdürmeye çalışmış, yetiştirdiği birbirinden değerli talebeler ile yüzyıllardır İslâm’a hizmet etmeye devam etmiştir.

Altı asırdan bu yana Somuncu Baba lakabıyla gönüllere dost olan Şeyh Hamîdüddin Hazretleri 1349 senesinde Kayseri’de dünyâya gelir. Asıl adı Hamid ya da Hamîdüddin olarak zikredilmekle birlikte, Şeyh Hamîdüddin Velî, Hamîdüddin Kayseri, Hamîdüddin Aksarâyî, Etmekçi Koca isimleriyle de anıla gelmektedir. Hak âşıkları ve sevenleri kendisini daha ziyâde Somuncu Baba lakabıyla anmıştır.

Somuncu Baba'nın hayatı

Aslen Türkistanlı olan Somuncu Baba ilim ve irfan sâhibi bir âileye mensubtur. 24. kuşaktan Peygamber Efendimizin (s.a.v) torunu da olan Somuncu Baba, ilk tahsilini mutasavvıf olan babası Mûsa Efendi’den alır. Oğlunun ilim öğrenmesine büyük önem veren Musa Efendi, Somuncu Baba’nın Kayseri’de devrinin en önde gelen âlimlerinden dersler almasını sağlar. Tefsir, kelam, hadis ve fıkıh gibi zâhirî ilimlerde yol alan Somuncu Baba medrese tahsilini Kayseri’de tamamlar. Bu sırada biricik hocası ve babası Mûsa Efendi Hakk’a yürür. Somuncu Baba ise ilim ve irfan aşkıyla kendine bir gönül rehberi bulmak için Acem tarafına doğru yola düşer. Şam’da bulunan ve dönemin en önemli eğitim kurumlarından biri kabul edilen Hankâh-ı Beyazidiyye dergâhında, tasavvufun esas ve inceliklerini öğrenir. Bu coğrafyada birçok ilim kapısına uğrayan Somuncu Baba’nın içinde bir arayış, gönlünde durulmayan bir neş’e ve coşku vardır. Kendisini ilâhî aşkın neş’esine kavuşturacak olan o Hak âşığını aramaktadır gönlü. Somuncu Baba, bu duygularla dönemin bir diğer önemli ilim merkezlerinden biri olan Erdebil’e gider. Tebriz yakınlarındaki Hoy şehrinde, gönlüne rehberlik edecek olan mürşidi Alâaddin Ali Erdebili Hazretlerini bulur. Çalışkan, gayretli ve yüksek bir tevâzu sâhibi Somuncu Baba kısa sürede şeyhinin gözdesi olur. Alâaddin Ali Erdebili Hazretlerinin yaşı epey ilerlemiştir. Artık müridinin irşad zamânının geldiğini düşünen Erdebili Hazretleri, icâzetnâmesini vererek Somuncu Baba’yı Diyâr-ı Rum’a yâni Anadolu’ya gönderir.

Alâaddin Ali Erdebili Hazretlerinden aldığı diploma ile zâhirî ve bâtınî ilimlerde tahsilini tamamlayan Somuncu Baba, Kayseri’ye dönerek bir süre burada talebe yetiştirir. En kıymetli öğrencilerinden biri olan Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretleri de Kayseri’deyken müderrislik görevini bırakarak kendisine mürid olur. Bir Kurban Bayramı’nda ziyâretine gelen Hacı Bayram’ı görür görmez “Bayram” diye seslenir, Somuncu Baba. Hacı Bayrâm-ı Velî de o günden sonra ömrünün sonuna kadar “Bayram” mahlasını kullanır. Bir taraftan mütevâzı bir hayat sürerken diğer taraftan da müridlerini yetiştiren Somuncu Baba’nın Kayseri’de şöhreti iyice artar. Melâmet neş’esine sâhip Somuncu Baba bir süreliğine Tebriz’e gider. Bu kısa inzivâdan sonra o yıllarda Osmanlı Devleti’nin başkenti ve önemli bir ilim merkezi olan Bursa’ya gelir.

Somuncu Baba Bursa’ya geldikten sonra bugünkü Molla Fenârî mahallesinde iki gözlü bir fırın yapar. Müderrislik mesleğini icrâ etmek yerine, ilmini ve kendini gizlemek için bir fırıncı gibi yaşamaya başlayıp ekmekçilik yaparak geçimini sağlar. Odunundan hamuruna kadar bizzat emek gösterip yaptığı ekmeklerini, Sahaflar Çarşısı ve Bursa sokaklarında “Somunlar, Mü’minler!” diyerek satar. Kısa sürede ekmeğinin lezzeti dilden dile dolaşmaya başlar. Öyle ki, bu lezzet Osmanlı pâdişâhı Yıldırım Beyazıt’ın dâmâdı Seyyid Emîr Sultan Hazretlerinin de kulağına gider. Bu lezzetli ekmeği yapan kişiyi merak eden Emîr Sultan Hazretleri fırına giderek Somuncu Baba’yı ziyâret eder. Büyük âlim ve bilgin Emîr Sultan daha sohbetin başında Somuncu Baba’nın kendini saklayan büyük bir gönül sultânı ve âlim olduğunu anlar.

Emîr Sultan, sık sık Somuncu Baba’yı ziyâret ederek sohbetlerinden feyz alır. Bu sırada Niğbolu Zaferini kazanan Osmanlı pâdişâhı Yıldırım Beyazıt, bir şükür nişânesi olarak Ulu Câmi’yi inşâ ettirir ve dâmâdı Emîr Sultan’dan da Cuma gününe denk gelen açılışta ilk hutbeyi okumasını ister. Ancak Emîr Sultan “Sultânım! Bu beldede benden daha âlim kimseler vardır, zamânın büyüğü burada iken bana vaaz etmek düşmez. Bu şeref halkın Somuncu Baba dediği, Şeyh Hamîd’e âittir.” diyerek, hutbeyi onun okumasını ister. Yıldırım Beyazıt, dâmâdı Emîr Sultan’a kulak vererek Somuncu Baba’dan hutbe için ricâda bulunur. Yüksek tevâzu sâhibi Somuncu Baba elbette devlete olan saygısından dolayı halkın önünde sultânı reddetmez. Lâkin kürsüye çıkmadan evvel Emîr Sultan Hazretlerine, “Hay Emîr Hay, Niçin bizi ifşâ ettin” deyince Emîr Sultan Hazretleri, “Senden ileride bir kimse göremediğim için öyle yaptım” cevâbını verir.

Tüm Bursa halkı Ulu Câmi’dedir. Somun satan bir ekmekçi acaba nasıl bir vaaz verecektir? Önce cemaate imam ve hatiplik yaptıktan sonra namazın ardından vaaz için kürsüye çıkan Somuncu Baba, Fâtiha sûresinin tefsirini yapar. Tüm cemaat dikkatle dinlemektedir. Dinleyenler arasında günlerdir Fâtiha-i Şerîf’in şerhi ile uğraşan ve aklındaki soruları, müşkülleri gidermek için duâ eden, Osmanlı târihinin ilk şeyhülislâmı Molla Fenârî de vardır… Somuncu Baba yaptığı şerh ile Molla Fenârî’nin gönlünü aydınlatır, sorularına cevap olur… Fâtiha sûresinin yedi ayrı makamda tefsirini yapan Somuncu Baba’yı herkes şaşkınlıkla dinler. Şaşkın olan sadece bu büyük âlimi ekmekçi zanneden Bursalılar değildir. Molla Fenârî de hayret içindedir. Öyle ki, vaazın ardından dayanamayan Fenârî, "Somuncu Baba, bizim Fâtiha sûresinin tefsirindeki müşkülümüzü halletti. Onun büyüklüğüne, bu yedi çeşit tefsir, âdil bir şâhittir. Fâtiha’nın ilk tefsirini cemaatin hepsi anladı. İkinci tefsirini bir kısmı anladı, üçüncü tefsiri anlayanlar çok az idi. Dördüncü ve sonrakileri anlayanlar ise içimizde yok idi." demekten kendini alamaz.Onun büyük bir velî ve âlim, ayrıca hem zâhir hem de bâtın ilimlerine vâkıf olduğu bu vaaz ve hitâbetiyle açıkça ortaya çıkar. Somuncu Baba’nın hutbesi Bursalılar’ı derinden etkiler. Kendi hâlindeki ekmekçi, Fâtiha sûresinin, yedi türlü tefsirini yapmıştır.

Bu hâdiseden sonra Somuncu Baba’nın korktuğu başına gelir. Vaazdan sonra halkın yüksek ilgisine mazhar olur. Öyle ki herkes elini öpmek için sıraya girer. O ise kimsenin gönlünü kırmadan usulca fırınına döner. Günlerdir sorularına cevap arayan Molla Fenârî de arkasından gider.Molla Fenârî’nin maksadı bu ilmî deryânın rahle-i tedrîsine girmektir. Somuncu Baba ilim peşinde koşan bu gönül ehli zâta kapısını sonuna kadar açar. Bu vaazın ardından sorularına yanıt bulan Molla Fenârî böylece meşhur Fâtiha-i Şerîf’i tefsir eden risâlesini tamamlar.

Somuncu Baba fırını

Sırrının ifşâ olması, Bursalılar’ın kendisine yoğun ilgi göstermesi üzerine Somuncu Baba, şehirden ayrılmaya karar verir. Zîra o şöhretten ve ilgiden uzak bir hayâtı tercih etmiştir. Molla Fenârî, hocasının kararı karşısında büyük üzüntüye kapılarak, kalması için günlerce ricâda bulunur. Lâkin Somuncu Baba gitmekte kararlıdır. O sıralarda ilim ve terbiyesiyle uğraştığı talebelerinden Hacı Bayrâm-ıVelî ve Ak Bedreddin Hazretleri de Somuncu Baba’nın yanında bulunmaktadır. Hacı Bayrâm-ıVelîHazretleri, Somuncu Baba’nın on seneyi aşkın süre bilfiil yanında yaşar ve ilminden istifâde eder. Mânevî hayâtına bu büyük âlim ve velînin öğretileriyle şekil verir. Aynı öğreti ve terbiyeyle yetişen bir diğer talebesi Ak Bedreddin de şeyhinden bir an olsun ayrılmaz. Kısa sürede Bursalılar’ın kalbinde büyük bir sevgiye mazhar olan Somuncu Baba dervişleriyle berâber bir anda sır olur. Bursalılar günlerce fırında kendisini bekler, nihâyetinde Somuncu Baba’nın gittiğine iknâ olur. İşte Bursa Molla Fenârî mahallesindeki Somuncu Baba fırını o günden bu yana önemli bir kültür mîrâsı olarak muhafaza altında tutulmakta ve yüzyıllardır Somuncu Baba’nın mânevî makâmı kabul edilerek ziyâret edilmektedir.

Somuncu Baba dervişleriyle sessiz sedasız Aksaray’a gider. Burada talebe yetiştirmeye devam eden Somuncu Baba, Anadolu’nun dört bir yanına irşad vazîfesi için derviş gönderir. Yetiştirdiği değerli müridan arasında oğlu Yusuf Hakîkî de vardır. Dîvânı ile meşhur olan Yusuf Hakîkî’nin tahsili ile bizzat Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretleri meşgul olur. Vefâtına kadar Aksaray’da yaşayan Yusuf Hakîkî, Gül Baba lakabıyla da tanınmaktadır. Aksaray’da bir müddet kalan Somuncu Baba Hac farîzasınıyerine getirmek üzere Hacı Bayrâm-ı Velî, Ak Bedreddin ve bazı dervişleriyle kutsal topraklara gider. Tekrar Aksaray’a dönen Somuncu Baba, Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretlerine icâzetnâme vererek, mürid yetiştirmesi için kendisini Ankara’ya gönderir. Bazı araştırmacılar ise ulaştığı belgelere dayanarak Somuncu Baba’nın Hac dönüşü Darende’de yaşayan oğlu Halil Taybî’nin yanına giderek burada kaldığını ifâde eder.

Somuncu Baba ilim ve irfan dolu bir ömrün sonuna gelmiştir. 65 yaşına gelen bu büyük gönül sultânı, vuslat saatinin geldiğini hissederek dostları ve müridlerini etrâfına toplayıp şu nasîhatleri yapar:

“Arkadaşlarıma ve Hak yolundan gidenlere tavsiyem, gizli ve âşikâr her yerde Allah’tan korksunlar. Az yesinler, az konuşsunlar, az uyusunlar. Avamın arasına az karışsınlar. Tüm mâsiyet ve kötülüklerden uzak dursunlar. Dâima şehvetlerden kaçınsınlar. İnsanların elindekilerden ümitlerini kessinler. Tüm zemmedilmiş sıfatları terk etsinler.
Övülen sıfatlarla süslensinler. Ayrı bir görüşle, kendini cemaatten ayrı bırakmasınlar. Aç olarak ölseler bile şüpheli hiç bir lokmayı yemesinler.”

Somuncu Baba'nın ölümü

Somuncu Baba, birbirinden değerli nasîhat ve tavsiyelerin ardından 1412 senesinde Hakk’a yürür. Vasiyeti üzerine cenâze namazını Ankara’dan gelen Hacı Bayrâm-ıVelîHazretleri kıldırır. Sevenleri, müridleri, Hak âşıkları derin bir üzüntü içinde Somuncu Baba’yı defneder. Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretleri, gönlü yanıp yıkılmış bir halde hocasından aldığı ilim ve irfan mîrâsı ile tekrar Ankara’ya döner.

Anadolu’nun pek çok yerinde yüzyıllardır duâlarla anılan büyük gönül sultânı sessiz sedâsız nice talebeler yetiştirip İslâm dünyâsına hizmet etmiştir. İlmin altın çağını yaşadığı bir dönemde nice âlim ve bilgin onun ilim ve irfânıyla yetişmiştir. Büyük müderris Molla Fenârî’den Hacı Bayrâm-ı Velî’ye kadar yüzyıllardır eserleri ile gönül dünyâmıza ayna olan birbirinden kıymetli sultanlara mürşidlik etmiştir. O bir somun ekmekle ilmini sırlamış, kalbini hakîkî dosta; Hakk’a teslim etmiştir.

Somuncu Baba'nın türbesi


Somuncu Baba Türbesi Aksaray İl merkezinin kuzeydoğusundaki Kılıçarslan Tepesi’nin eteğinde Evliyâlar Mezarlığı olarak tanınan Ervah Mezarlığı’nın içerisindedir.Vasiyeti üzerine Somuncu Baba’nın Aksaray’daki türbesinin üzeri kapatılmamıştır. Mezar taşına dayanılarak türbenin 15. yüzyılın başlarında yapıldığı, sonradan dergâha dönüştürüldüğü sanılmaktadır. Ayrıca Somuncu Baba’nın torunları ve yakınlarına âit mezarlar da buradadır. Türbe 1980’de tâmir ettirilerek bugünkü hâle getirilmiştir.

Somuncu Baba’nın Malatya Darende’de de bir türbesi bulunmaktadır. Hak âşıkları, gönül erleri, yüzyıllardır âriflerin gönüllerinde yaşadıklarından mütevellit, büyük gönül sultânı Somuncu Baba’nın buradaki türbesi de yüzyıllardır ziyâret edilmektedir.

İlk kaynaklarda yer alan ifâdelere göre Somuncu Baba, ömrünün geri kalan kısmını Aksaray da müridlerinin terbiyesi ile meşgul olarak geçirmiştir. Zîra Abdurrahman el-Askerî onun Aksaray’da Hakk’a yürüyerek defnedildiğini söyler. Sonraki dönemlerde yapılan bazı çalışmalarda ise Somuncu Baba’nın kabrinin Malatya’nın Darende ilçesinde olduğu ve oğlu Halil Taybî ile birlikte defnedildiği belirtilir…

Bu türbe Malatya Darende ilçesinde, Tohma Çayı yanındaki Şeyh Hamid-i Velî Zâviyesi kayalık alanın bitiminde bulunmaktadır. İlk yapılışında yalnızca zâviye olan bu yapı câmiye dönüşmüş, sonra da yanına türbe yapılmıştır. 1596 senesinde tekrar onarılan zâviye, 1990–2000 yılları arasında Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı tarafından aslına uygun olarak restore edilmiştir. Zâviye geniş bir avlunun ortasındadır. Avlunun sağında türbe ile minâre arasında iki katlı medrese hücreleri vardır. Kare planlı türbenin üzeri kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Türbede Şeyh Hamîd-i Velî ile oğlu Halil Taybî Hazretleri sırlıdır.

Somuncu Baba’nın en bilinen eseri Şerhi Hadîs-i Erbain’dir. Bu eserde kırk hadîs-i şerîfi şerh etmiştir. Somuncu Baba’nın eserin giriş bölümünde kaleme aldığı şu sözler hem tevâzusunu anlamak hem de aslında neden eser vermediğinin de cevâbı niteliğindedir:

“Nebî (s.a.v), sahâbelerine kendisinin tebliğ ettiği âyetleri ve dîne âit hakîkatleri, kendilerinden sonra gelenlere anlatmaları için tavsiyelerde bulunmuştur. Nitekim “Bir âyet ve hadis de olsa, benden duyduklarınızı tebliği ediniz” ve “Allah, benden bir sözü duyan, onu hıfzedip olduğu gibi bir başkasına tebliğ eden kimsenin yüzünü ağartsın” ve benzeri hadisler, sünnetini ihyâsı ve i’lay-ı kelimetullahın icrâsı için söylenmiş sözlerdir. Bu fakir ve günahkâr Hamid bin Mûsa El-Kayseri’ye de bir kısım sâlih kimseler ve dostlarından bazıları, Hz. Peygamber’in bu emrine imtisal için kırk hadîsi toplamasını tavsiye etmişlerdir. Ben de bu duâya mazhar olabilmek için, bu isteklere uyarak böyle bir risâle hazırladım.”

Somuncu Baba’nın, şerhi Hadis-i Erbain’in dışında, Zikir Risâlesi, Silâh'ül-Müridin adında yazılı iki eseri daha bulunmaktadır. Şâir yanı da olan Somuncu Baba’nın maalesef günümüze ulaşan şiirleri sayılıdır.

Türbeleri yüzyıllardır sevenleri tarafından ziyâret edilen Somuncu Baba Hazretleri bir somun ekmekle binlerce gönül fethetmiş, ömrünü, tevâzu, ihlâs, aşk ve taatle geçirmiştir.

Şol gün ki mîzan kurula,

Hak huzûrunda durula,

Hizmetçi nâra sürüle,

Ya Rab n’ola hâlim benim?

Hamîdüddin’nin gözü yaşı,

Doldurur dağ ile taşı,

Bilmem nidem garip başı,

Ya Rab n’ola hâlim benim? (Somuncu Baba)

Son nefesine kadar Hakk’ın ümit ve korku kapısında kul olmuş, Allah ve Resûlü’ne hizmet aşkıyla dolu kalbi ilâhî aşkın ateşiyle can bulmuş bir gönül sultânıdır Somuncu Baba Hamîdüddin Velî Hazretleri (k.s)…

Yazan: Nevin Şahin

http://ankaramasasi.com/haber/702806/anadolunun-manevi-mimarlari-somuncu-baba
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.