Anadolu'nun manevi mimarları: Hazreti Pir Nûreddîn Cerrâhî

İslam alimlerinin hayatlarını Ankara Masası mercek altına alıyor. Yaklaşık 2 ay sürecek yazı dizisinin 44. bölümünde Hazreti Pir Nûreddîn Cerrâhî'nin hayatı var.
Ankara Masası
|
27 Mayıs 2021, Perşembe - 10:40
Anadolu'nun manevi mimarları: Hazreti Pir Nûreddîn Cerrâhî

Dua ordusunun komutanları, hayatlarını İslam dinini daha iyi anlatabilmek için adayanlar...

Onlar Allah dostları, gönül sultanları, Anadolu’nun manevi mimarları…

Söz sarrafı, gönül aynası Yûnus Emre Hazretleri'nin birbirinden değerli mısralarla anlattığı büyük gönül sultânı Ahi Evran Hazretleri'nden, ömrünü Hak ve ilim yoluna adayan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi'ye; ilmi ve mâneviyâtıyla 18. yüzyıl tasavvuf ve kültür hayatını derinden etkilemiş Hazreti Pir Nûreddîn Cerrâhî'den, ezel dünyâsında verdiği söz üzere yaşayıp, ahde vefâsına tam bir sadâkatle, ebedî âlemin aşk-ı ateşiyle yanmış gönül sultânı Şeyh Vefâ Hazretleri'ne kadar İslam alimlerinin hayatları Ankara Masası okuyucusu ile buluşuyor.

Yaklaşık 2 ay boyunca sürecek yazı dizisinin 44. bölümü sizlerle...

HAZRETİ PİR NÛREDDÎN CERRÂHÎ

Zikrden hâlet alan,
Âşinâ-yı ruh olan,
Ukbâda devlet bulan,
Mevlâ zikridir, zikri.

Gönlünde Hakk’ın zikriyle can bulmuş, canında hâli bilmiş, Hakk’ın dîvânına Mevlâ zikriyle ermiş bir gönül sultânıdır Hz. Pir Nûreddîn Cerrâhî (k.s)…

İlmi ve mâneviyâtıyla 18. yüzyıl tasavvuf ve kültür hayâtını derinden etkilemiş, Allah ve Resûlünün yolunda hayat sürmüş bir ilmî deryâdır O. Yaşadığı toplumun dertleriyle dertlenmiş, dermânı ise Hakk’ın yolunda aramıştır. Şefkat ve merhametiyle nice gönüle taht kuran Nûreddîn Cerrâhî Hazretleri, halk içinde Hak ile yaşamış, darda kalana, kapısına sığınana, muhtaçlara, düşene el uzatmış, Allah ve Resûlünün yolundan gayrısına meyl etmemiş bir gönül sultânıdır.

Hazreti Pir Nûreddîn Cerrâhî'nin doğum yılı ve yeri

Büyük âlim ve mutasavvıf Nûreddîn Cerrâhî Hazretleri, 1678 senesinde İstanbul’da Cerrahpaşa Câmii’nin karşısındaki Yağcızâde konağında dünyâya gelir. Asıl adı Muhammed Nûreddîn olup, Cerrahpaşalı olması hasebiyle de Cerrâhî nisbesi ile anılır. Babası Seyyid Abdullah Hüsâmeddin Efendi, IV. Mehmed’in mîrâhur ağalığından emekli, ilim ve irfan sâhibi biridir. Vâlidesi ise bilge bir hanım olan Seyyide Emine Teslime Hâtun’dur.

Hazreti Pir Nûreddîn Cerrâhî'nin eğitimi

Resûlullah Efendimizin gönüllere taç olduğu mümtaz bir âilenin çocuğu olan Nûreddîn Cerrâhî Hazretleri, ilk tahsilini Cerrahpaşa sübyan mektebinde görür. Devrin en önemli hafızlarından Şeyh-ul Kurra Yusuf Efendi’nin dizi dibinde, Kur’ân-ı Kerîm dersinin yanı sıra kaligrafi, sülüs, nesih gibi hüsn-i hat sanatlarını da öğrenir. Keskin zekâsı ve naif kişiliği ile dikkat çeken Nûreddîn Cerrâhî Hazretleri, Yusuf Efendi’den mezun olduktan sonra Süleymâniye Medresesi’nde zâhirî ilimlerde tahsile başlar. Buradaki eğitimi esnâsında, daha sonra şeyhülislâm olan Yenişehirli Abdullah Efendi’nin de öğrencisi olur. Bu yıllarda tanıştığı, zamânın meşhur şâirlerinden Yusuf Nâbi’den ise edebiyat dersleri alır.

Hazreti Pir Nûreddîn Cerrâhî'nin hayatı

Dinî ve aklî ilimlerde iyi bir tahsil gören büyük gönül sultânı devrinin en iyi hocalarından fıkıhtan hadise, edebiyattan güzel sanata kadar pek çok alanda dersler alır. 1696 senesinde Süleymâniye Medresesi’ndeki tahsilini tamamlayan Nûreddîn Cerrâhî Hazretleri çok genç bir yaşta Mısır-Kâhire Baş Kadılığı’na tâyin edilir. Mısır’a gitmeden evvel âile efrâdıyla vedâlaşma ziyâretleri sırasında, dayısı Hacı Hüseyin Efendi’nin, Üsküdar Toygartepe’deki evine de uğrar. Devlet ricâlinden gönül ehli bir kişi olan dayısı Hüseyin Efendi, o akşam Nûreddîn Cerrâhî Hazretlerini misâfir ederek, evinin hemen karşısındaki Selâmi Ali Efendi Tekkesi’ne götürür.

Nûreddîn Cerrâhî Hazretlerinin, o gece, Selâmi Ali Efendi tekkesine misâfir olması hayâtının dönüm noktası olur. Zîra tekkenin postnişini Ali Alâeddin Köstendilli Efendi’yi tanımasıyla içindeki coşkun Hak aşkı öylesine tezâhür eder ki, vecde gelen büyük gönül sultânı o gece Köstendilli Efendi’ye talebe olup O’nun rahle-i tedrîsine girer.

Âşıkların zikri Hû!
Zikri Hû'dur, fikri Hû!
Vecde gelub diye Hû!
Mevlâ zikridir zikri.

Genç yaşında Kâhire gibi önemli bir ilim ve kültür merkezine kadı tâyin edilen Nûreddîn Cerrâhî Hazretleri, Mısır’a gitmekten vazgeçer. Zîra O’nun gönlüne düşen ilâhî aşk ateşi sönecek gibi değildir. Yandıkça yanar, piştikçe pişer, Köstendilli’nin dizi dibinde ilâhî aşkın neş’esiyle can bulur.

Nûreddîn Cerrâhî Hazretleri, Köstendilli’de bir süre müftülük yapmış Halvetî-Ramazânî tarîkatının büyüklerinden Köstendilli Alâeddin Ali Efendi’nin yanında tasavvufun tüm inceliklerini öğrenmeye başlar. Talebeliği esnâsında Halvetî tarîkatının incelik ve esaslarına göre bir tahsil görür. Yedi sene aşk ile süren ilim ve irfan yolculuğunun ardından, 1703 senesinde icâzetini alarak halîfe olur.

Hocası Köstendilli Ali Efendi kendisini, müezzin İsmâil Efendi tarafından Karagümrük’teki Canfedâ Hâtun Câmii’nin yanına yaptırılan halvethâneye göndererek, burada Süleyman Veliyyüddin ve Mehmet Hüsâmeddin isimli talebeleri yetiştirmesini ister. Nûreddîn Cerrâhî Hazretleri, oldukça genç bir yaşta bir taraftan talebe yetiştirir. Bu genç gönül sultânı, güzel ahlâkı ve şefkat dolu tavrıyla kısa sürede pek çok gönüle girer.

Şöhreti dilden dile, gönülden gönüle yayılan bu değerli velînin müridi olmak isteyenlerin sayısı artar, onları yetiştirmek için büyükçe bir mekâna ihtiyaç vardır.  Bu sırada Canfedâ Hâtun Câmii’nin yanındaki konak da satılıktır. Sarayın dârüssaâde ağası Beşir Ağa bu konağı almaya niyet eder. Lâkin o gece rüyâsında Nûreddîn Cerrâhî Hazretlerini görür, Cerrâhî Hazretleri kendisinden konağı almamasını istiyordur. Aynı gece devrin pâdişâhı III. Ahmet de rüyâsında, Nûreddîn Cerrâhî Hazretlerinin ihtiyâcının giderilmesine ilişkin bir rüyâ görür. Ertesi gün pâdişah III. Ahmet konağın satın alınması için sarayın imamı Yahyâ Efendi’yle Nûreddîn Cerrâhî Hazretlerine 300 altın gönderir.

Böylesine genç bir yaşta ömrünü Hak yoluna adayan Nûreddîn Cerrâhî Hazretleri, Yahyâ Efendi’yi en iyi şekilde ağırlar ve altınları kabul etmeyerek, bir dergâh yapılmasının daha makbûle geçeceğini söyler. Sarayın imamı Yahyâ Efendi Nûreddîn Cerrâhî Hazretleriyle geçirdiği o kısa zaman içinde kendisine büyük hayranlık besler. O gün Yahyâ Efendi’nin hayâtı için bir dönüm noktası olur. Zîra saraydaki vazîfesinden ayrılarak Nûreddîn Cerrâhî Hazretlerine talebelik yapmaya başlar.

Nûreddîn Cerrâhî Hazretleri altınları pâdişâha göndermiştir. III. Ahmet bu hâdise üzerine derhal konağın satın alınarak, arsası üzerine Nûreddîn Cerrâhî Hazretleri adına bir tekke inşâ edilmesini emreder. Kısa sürede tamamlanan Nûreddîn Cerrâhî Tekkesi, 15 Kasım 1703 senesinde büyük gönül sultânının hocası Köstendilli Alâeddin Efendi’nin de iştirâkiyle duâ ve zikirlerle açılır. Kandilini hocasıyla beraber uyandırdığı bu tekkede 18 sene boyunca Kur’an ve sünnet yolunda hizmet eden Nûreddîn Cerrâhî Hazretlerinin ardından, o kandilin bugüne değin hiç sönmediği bir tekkedir Nûreddîn Cerrâhî Tekkesi…

Tekkenin açılmasıyla birlikte Nûreddîn Cerrâhî Hazretleri sohbetlerle halkı irşâda başlar. Pek çok talebe bu büyük âlimin ilmî deryâsına tâlip olarak, dizi dibinde ilim ve irfan denizinden nasiplenmeye gelir. Sünneti seniyyeye bağlılığıyla şöhret bulan Nûreddîn Cerrâhî Hazretleri toplumun ihtiyaçlarını gözeten, sağ elinin verdiğini sol elinden saklayan biridir.

Nûreddîn Cerrâhî Hazretleri gerek ulemâ gerekse tasavvufî çevreler tarafından büyük hürmet ve îtibar görür. Yazmış olduğu Mürşîd-i Dervîşân adlı eserle tasavvufî yolunun adap ve erkânını belirler, yine yazmış olduğu Vird-i Kebir ile seyr-i sülûkta dervişlerin okuyacağı esmâları tespit eder. Dede Ömer Rûşenî ile Halvetiye’de esas olan esmâ sayısını 7’den 12’ye çıkarır. Nûreddîn Cerrâhî Hazretleri, bu esmâların ilkine “usûl”, ikincisine “âli” ve “azim”i ekleyerek “Fürü” adını verir, ayrıca tebdîlat, “tebeddülat” adını verdiği yedişerden 14 isim ilâvesiyle mevcut esmâ sayısını 28’e çıkarır. Bu, o dönem îtibâriyle diğer tarîkat uygulamalarında ve özellikle Halvetiye’de görülmemiş bir şeydir. Bu yüzden olacak ki hayranlıklarının bir belirtisi olarak diğer büyük 14 tarîkat, Nûreddîn Cerrâhî Hazretlerinin tekkesine mânevî hediyeler sunar. Halvetiye’nin İstanbul’daki pek saygın temsilcisi konumuna gelen Nûreddîn Cerrâhî Hazretlerinin tekkesi bu mânevî hediyelerin muhafaza edilip bugüne taşınmasıyla tasavvuf, ilim ve kültür hayâtına pek çok hizmette bulunur.

Büyük gönül sultânı Nûreddîn Cerrâhî Hazretleri saray tarafından da îtibar gören bir âlimdir. Devrin pâdişâhı III. Ahmet, “Necib” mahlasıyla şiirler yazan, mûsıkî ve hat gibi sanatlarla yakından ilgilenen zarif bir kişiliğe sâhiptir. Nûreddîn Cerrâhî Hazretlerine duyduğu muhabbet sebebiyle kendisini zaman zaman saraya dâvet edip sohbetler yaparlar. Hatta sultan, Cerrâhî Hazretlerinin bazı geceler sarayda kalmasını da ister. Aralarındaki gönül bağı öylesine kuvvetlidir ki, III. Ahmed’in annesi Gülnûş Emetullâh Vâlide Sultân hastalandıklarında Nûreddîn Cerrâhî Hazretleri duâ etmeleri için saraya dâvet edilirler. Şifâ için yapılan duâdan sonra Vâlide Sultan iyileşir ve Hz. Pir o gece pâdişah tarafından Topkapı Sarayı’nda misâfir edilir. Hatta o akşam üzeri şiddetli bir fırtına peydâ olur ve saraydaki mumların aydınlatması güçleşir. Hz. Pir de pâdişâhın mânâlı bakışları üzerine dışarı çıkarak ‘Yâ Hâk’ diye bir sayha atar. O anda fırtına diner, mumlar aydınlanır ve Hz. Pir vakıanın akabinde meşhur ve yegâne Nutk-i Şerîf’ini okur.

Dil beytini pâk iden,
Dervîşi ankâ iden,
Âlem-i lâhute giden,
Mevlâ zikridir, zikri.

Nûreddîn Cerrâhî Hazretleri, Hak düşmanlığı karşısında ne kadar celâl sâhibi ise mü’minlere karşı da bir o kadar cemâl ve şefkat sâhibidir. O, yaşamı boyunca ilim ve irfan yolunda yürüyerek, Karagümrük’teki tekkesinde talebe yetiştirip, halkı Hak yoluna dâvet eder. Yaşı genç olmasına rağmen sohbet ve vaazları ile derslerini tâkip eden nice talebesi vardır. Kur’an ve sünnetin yolunda bir yaşam süren büyük gönül sultânı onlara her dâim Hakk’ın yolunda yürümeyi öğütler. Allah’ın emir ve yasaklarına uymada titiz davranmalarını nasîhat eder.  Hz. Pir Nûreddîn Cerrâhî’nin talebelerine yaptığı şu nasîhatleri can kulağıyla dinleyip, gayret ile yerine getirmek gerekir:

“Evlâdım! Allahû Teâlâ’yı sevmek ve O’na yakın olmak isteyen herkese lâzım olan edepler vardır. Az konuşmalı, az uyumalı, insanlarla lüzûmu kadar görüşmeli elemlere, musîbetlere, acılara, açlığa, insanların sıkıntılarına sabretmeli ve kendisine zulmedeni affetmeli. Ondan intikam, öç almaya kalkmamalı, kendi için sevdiğini herkes için sevmeli ve istemeli, malıyla cömertlik yapmalı, insanlardan bir şey istememeli ve beklememeli, sadece Allahû Teâlâ’dan beklemeli, her ihtiyacını Allahû Teâlâ’ya ısmarlamalı. Yaptığı amellerin kabul olduğuna güvenmemeli bilâkis “Amellerim ayıplı ve kusurludur” demeli; şahsı ile ibâdetleri ile ameli ile sevinmemeli, övünmemelidir. Aksine Allahû Teâlâ’ya ve Resûlüne ve O’nun şeriatına uymakla sevinmelidir.”

Nûreddîn Cerrâhî Hazretlerinin en önemli vasiyetlerinden biri de Vakfe-i Arafat Tezkîresi’nin Cerrâhî tekkesinde devam etmesidir. Bu tezkirenin hikâyesi ise şöyledir; 1717 senesinde, kurban bayramının arefe günü, halîfesi Şeyh Süleyman Velîyyüddîn Efendi ve ikinci halîfesi Şeyh Mehmed Hüsâmeddîn ile birlikte, Edirnekapı dışında, Topçular yolunda, Sakızağacı adı ile bilinen kabristanda medfun, Halvetiyye büyüklerinden Filibeli Nûreddînzâde Mustafâ  Muslihuddîn Nûrî Efendi’nin kabrini ziyârete giderler. Nûreddin Cerrâhî Hazretleri kabrin başucunda Mülk sûresini okur ve Mustafâ Muslihuddîn Efendi’nin rûhuna hediye eder. Ardından hûlefâsı ile berâber kıldıkları ikindi namazının akabinde bir tayy-i mekân hâdisesi hâsıl olur. Bir anda, kurban bayramı arefesinde Arafat’ta olan hüccâca katılıp, tekbir ve telbiyyeye başlarlar. Dergâha döndüklerinde, Nûreddîn Cerrâhî Hazretleri, bu ziyâretin her yıl tekrârını ve icrâ edilen ‘Vakfe-i Arafat Tezkîresi’ nin terk edilmemesini tenbîh eder. Bu vasiyet yerine getirilerek yüzyıllardır Cerrâhî tekkesinde devam etmiştir.

Hazreti Pir Nûreddîn Cerrâhî'nin ölümü

Allah ve Resûl aşkıyla, Kur’an ve sünnet yolunda bir yaşam süren Nûreddîn Cerrâhî Hazretleri 1721 senesinde hastalanır. Kırk gün süren rahatsızlığının ardından 1 Ekim 1721 senesinde İstanbul’da Kurban Bayramı arefesinde Hakk’a yürür. Henüz hocası Köstendilli Alâeddin Efendi hayattadır. Biricik talebesini derin bir üzüntüyle Hakk’a uğurlar. Fâtih Câmii’nde Şeyhülislâm Molla Mehmed Efendi’nin kıldırdığı cenâze namazına, devlet ricâlinden ulemâya, talebelerinden sevenlerine kadar binlerce kişi katılır. Nûreddîn Cerrâhî Hazretleri, duâ ve gözyaşları içinde Karagümrük’teki tekkesine, vâlidesi Seyyide Emine Teslime Hâtun’un ayakucuna sırlanır. Türbesi, üç asırdır Hak âşığı gönül dostlarının en önemli ziyâretgâhlarından biridir.

Mürşîd-i Dervîşân Risâlesi, Nutk-i Şerîf ve Nasîhat-ı Âli adında eserleri bulunan Nûreddîn Cerrâhî Hazretleri kısa ömründe eser niteliğinde pek çok talebe yetiştirmiştir. Müridlerinden en önemlisi kendinden sonra postnişin olan Süleyman Velîyüddîn Hazretleridir. Halvetî Ramazâniye tarîkatının esaslarına göre bir yaşam süren büyük gönül sultânı Nûreddîn Cerrâhî Hazretleri bu yolda önemli içtihatlarda bulunmuş ve ardından Cerrâhî kolu hayat bulmuştur. Bu sebeple Nûreddîn Cerrâhî Hazretleri, “Pir” olarak anılmaktadır. Nûreddîn Cerrâhî Hazretleri kendi içtihâdı olan Halvetiyye-i Cerrâhiyye tarîkatında içtihat kapısını kapatmıştır. Hulefâsı tarafından birtakım ziyâdât yapılsa da kendinden sonra bir içtihat olmamış ve Pîr-i sânî zuhûr etmemiştir.

Nûreddîn Cerrâhî Hazretlerinin yetiştirdiği talebeler Anadolu’dan Balkanlar’a kadar Osmanlı’nın pek çok yerinde Kur’an ve sünnet yolunda hizmette bulunmuştur. Nûreddîn Cerrâhî Hazretleri, Halvetiye’nin âdap ve erkânına getirdiği yeniliklerle tasavvufî çevreleri yakından etkilemiş, İstanbul’da hayat bulan bir tarîkat olması hasebiyle de ilim ve kültür hayâtına pek çok zenginlik kazandırmıştır.

Devlet ricâlinden sanatkârına kadar pek çok talebe yetiştiren Nûreddîn Cerrâhî Tekkesinin anılmadan geçilemeyecek en önemli özelliklerinden biri de kandilinin hiç sönmemiş olmasıdır. Zîra tekke ve zâviyeler kapatıldıktan sonra, tekkeye “satılık” ilânı asmak için gelenlerin karşısında o sırada postnişin olan İbrâhim Fahreddîn Efendi vardır. Doğup büyüdüğü, ilim irfan öğrendiği bu kapının eşiğinde duran Fahreddîn Efendi, malını mülkünü, canını, ilmini fedâ ettiği Nûreddîn Cerrâhî tekkesinin satılmasına müsâade etmez. İşte bu sebeple Nûreddîn Cerrâhî Tekkesi bugün bir müze ve kütüphâne özelliği taşıyan nâdir yerlerden biridir. Klasik Türk Müziği’nin hacimli makamlarından oluşan geniş bir ilâhî repertuarıyla pek çok el yazma eser, bazı tariklerin post ve emânetleri de burada muhafaza edilmektedir.

Kısa bir ömür süren Hz. Pir Nûreddîn Cerrâhî, pek çok gönüle girmiş, birbirinden değerli talebeler yetiştirmiştir. Yüksek ahlâkı ve Allah aşkıyla üç asırdır, Hak âşıklarının gönüllerinde hayat bulmaktadır.

Nûreddîn'i diri kılan,
Tevhîde çerağ yakan,
Bihamdillah tevfik olan;
Mevlâ zikridir zikri!

Kandilini Hakk’ın yolunda tevhid nûruyla yakmış, şükür ile geçen ömrünü Mevlâ zikriyle diri kılmış bir gönül sultânıdır Hz. Pir Nûreddîn Cerrâhî (k.s)…

Yazan: Nevin Şahin

http://ankaramasasi.com/haber/781768/anadolunun-manevi-mimarlari-hazreti-pir-nreddn-cerrh
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.