Anadolu'nun manevi mimarları: Şeyh Edebâli Hazretleri

İslam alimlerinin hayatlarını Ankara Masası mercek altına alıyor. Yaklaşık 2 ay sürecek yazı dizisinin 50. bölümünde Şeyh Edebâli Hazretleri'nin hayatı var.
Ankara Masası
|
10 Haziran 2021, Perşembe - 09:57
Anadolu'nun manevi mimarları: Şeyh Edebâli Hazretleri

Dua ordusunun komutanları, hayatlarını İslam dinini daha iyi anlatabilmek için adayanlar...

Onlar Allah dostları, gönül sultanları, Anadolu’nun manevi mimarları…

Söz sarrafı, gönül aynası Yûnus Emre Hazretleri'nin birbirinden değerli mısralarla anlattığı büyük gönül sultânı Ahi Evran Hazretleri'nden, ömrünü Hak ve ilim yoluna adayan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi'ye; ilmi ve mâneviyâtıyla 18. yüzyıl tasavvuf ve kültür hayatını derinden etkilemiş Hazreti Pir Nûreddîn Cerrâhî'den, ezel dünyâsında verdiği söz üzere yaşayıp, ahde vefâsına tam bir sadâkatle, ebedî âlemin aşk-ı ateşiyle yanmış gönül sultânı Şeyh Vefâ Hazretleri'ne kadar İslam alimlerinin hayatları Ankara Masası okuyucusu ile buluşuyor.

Yaklaşık 2 ay boyunca sürecek yazı dizisinin 50. bölümü sizlerle...

ŞEYH EDEBÂLİ HAZRETLERİ

İlim bil, irfan bil, söz bil.

İkram bil, kural bil, doyum bil.

Usûl bil, âdap bil, sınır bil.

Yol bil, yordam bil.

Hal bil, ahval bil gönül bil.

Çok konuşma, boş konuşma, kem konuşma.

Mert ol, yürekli ol.

Kimsenin umudunu kırma.

Sen seni bil; ömrünce bu yeter sana (Şeyh Edebâlî)

Allah ve Resûlü’nün aşk-ı ateşiyle nazar kıldığı şu dünyâda, Hak yolunda ilmiyle, gönlüyle sevgiliye kul olmuş, aşkı bilmiş, hakkı bilmiş, kendini bilmiş, bilip de cânında Rabb’ini bulmuş bir gönül sultânıdır Şeyh Edebâli Hazretleri (k.s)…

Bir asırdan fazla süren bereket dolu ömrü boyunca, Kur’an ve sünnet ışığında yaşamış, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyâya, yarın ölecekmiş gibi âhirete çalışmış bir gönül eridir O.

Moğolların her yeri yakıp yıktığı, Selçuklu Devleti’nin çöküntüye doğru gittiği, Anadolu’da karışıklığın kol gezdiği bir devirde Moğolların önünden kaçan Oğuz boyları büyük gruplar hâlinde Anadolu'ya gelerek çeşitli bölgelere yerleşir. Bîtab düşen halk, maddî-mânevî açlık içindedir. İşte tam bu sırada dünyânın en uzun ömürlü ve büyük devletlerinden biri doğmak üzeredir: 600 yılı aşacak ömrüyle, üç kıtaya adaletle hükmedecek Osmanlı Devleti…

İşte Şeyh Edebâli Hazretleri, böyle bir zamanda Osmanlı’nın fikrî ve mânevî temellerini oluşturan bilge isim olmuştur. İlâhî aşk ile yanıp yakılan ve halka hizmeti de bu aşk ile görüp anlayan Şeyh Edebâli Hazretleri, yöneticilerin kalbinde sarsılmaz bir Allah sevgisi ve korkusu olmadıkça, ne halka ne de Hakk’a hizmet olmayacağını en iyi şekilde müşâhede etmiş ve bu anlayışla Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna mânevî rehberlik yapmıştır. Verdiği nasîhatler, yetiştirdiği talebelerle yüzyıllarca hem Osmanlı idârecilerinin hem de halkın gönlünde her dâim sevgi ile yaşamıştır.

Devlet nizam ve kânunlarının hazırlanışındaki büyük hizmetleriyle, Osmanlı Devleti’nin mânevî kurucusu kabul edilen Şeyh Edebâli Hazretleri, ulemâya büyük önem vermiş, ilimsiz bir yolun yıldızsız bir gece olduğu düşüncesiyle, her bir âlimi gökteki bir yıldız saymış ve Osmanlı Devleti’nin temellerini de bu anlayışla atmıştır. Üç kıtaya adâletle, 600 seneyi aşkın hükmeden Osmanlı Devleti, Şeyh Edebâli Hazretleri ve ulemânın sözlerine verilen değerlerle inşâ edilmiştir. Yüksek ahlâkı ve ilmiyle asırlarca gönüllerimizde derin izler bırakan Şeyh Edebâli Hazretleri, Kur’an ve sünnete sadâkatle bağlılığıyla ceddimizi de hayırla yâd etmemize vesîle olmuş bir Allah dostudur…

Şeyh Edebâli Hazretleri'nin doğum yılı ve yeri

Osmanlı Devleti’nin ilk kadısı olan büyük âlim Şeyh Edebâli Hazretleri Karaman'da dünyâya gelir. 1326 senesinde, 120 yaşında Hakk’a yürüdüğü dikkate alındığında, 1206 senesinde doğduğu düşünülür. Amasya Târihi yazarı Hüseyin Hüsamettin, vakfiyelerde gördüğü bilgilere dayanarak asıl adının İmâdüddîn Mustafa olduğunu kaydeder. Babası Kırşehirli İbrâhim İnanç’tır. Resmî kaynaklarda, Edebâli, Atabali ve kısaltılmış olarak Ede-şeyh şeklinde yazıldığı da görülür. Meşhur olduğu Edebâli ismi, Türkçe bir kelime olan ve ata anlamına gelen “ede” ile eski, yaşlı ve ilim mânâları taşıyan Arapça “Bâli” kelimelerinin birleşmesinden meydana gelir. Neredeyse tüm târihçiler yazılarında “Şeyh Edebâli” ismini kullanmıştır. 120 yıl gibi uzun ve ilim dolu bir ömür sürmesi sebebiyle bu isimle anılmıştır…

Şeyh Edebâli Hazretleri'nin hayatı

Şeyh Edebâli Hazretleri ilk tahsilini Karaman’da alır. Hanefî fakihlerinden büyük âlim Necmeddin ez-Zâhidî de dönemin önemli ilim merkezlerinden biri olan Karaman’a yerleşmiş talebe yetiştirmektedir. Şeyh Edebâli Gunyetü’l Fetâva isimli eserin sâhibi bu âlimin rahle-i tedrîsinden geçer. İlerleyen yıllarda fakihliğinin ile ön plana çıkmasında hocası Necmeddin ez-Zâhidî’nin katkıları açıkça görülür. Karaman’daki tahsilini tamamlayan Edebâli Hazretleri, yüksek tahsil için Şam’a gider. Sadreddin Süleyman b. Ebü'l-İz ve Cemâleddin el-Hasîri gibi dönemin tanınmış âlimlerinden, kelam, hadis, fıkıh, tefsir gibi ilimleri tahsil eder.

Özellikle fıkıh sâhasında büyük başarı gösteren Şeyh Edebâli Hazretleri tahsilini tamamlayarak Karaman’a döner. Kısa bir süre sonra ise Eskişehir’e bağlı Uludere köyüne yerleşir. Zîra bu köyde adına Selçuklu Sultânı tarafından bir zâviye yapılan büyük âlim, Kırşehirli Süleyman Türkmânî Hazretleri vardır. Âşıkpaşazâde’ye göre Şeyh Edebâli Hazretleri tasavvufî terbiyesini burada bizzat Süleyman Türkmânî Hazretlerinden almıştır. Şey Edebâli Hazretleri, buradaki tahsilinin yanı sıra bir taraftan da Eskişehir’de Sultan Âlaeddin Câmii’nin avlusunda talebe yetiştirir. Etrâfı öğrencilerle doludur. Osman Gazî bu büyük âlimden haberdar olur ve kendisini ziyârete gelir. Bu değerli âlim için Odunpazarı’nda bir tekke, Uludere köyüne de bir zâviye yaptırır. Şeyh Edebâli Hazretleri âilesiyle Bilecik’e yerleşmeye karar verir. Geride bıraktığı şehirde halkın teveccühünü kazanan Şeyh Edebâli Hazretlerinin Eskişehir Odunpazarı’nda hâlen halk tarafından ziyâret edilen bir makâmı bulunmaktadır. Ayrıca belgelerde, Edebâli Hazretlerinin kızı Malhun Hâtun adına Eskişehir'de Malhun Hâtun Ünâs Mektebi'nin olduğu görülmektedir.

Bilecik'e yerleştikten sonra burada bir zâviye kuran Şeyh Edebâli Hazretleri hem talebe yetiştirir hem de halka sohbet ve nasîhatlerde bulunur. Âşıkpaşazade, Şeyh Edebâli’nin bu zâviyesinin hiç boş kalmadığını, kendisinin de gelip geçen fukarânın her türlü ihtiyâcını gidermeye çalıştığını, hatta bu maksatla koyun sürüsü bulundurduğunu kaydeder. Cömertliği, merhameti ve tevâzusuyla halkın gönlünü fetheden bu büyük âlimin kendisinden fikir ve nasîhat isteyen birçok ziyâretçisi vardır. Bunlardan biri de Osman Gazî’dir. Âlim ve bilginlere büyük önem veren Osman Gazî, Eskişehir’de ilmine ve ahlâkına hayran kaldığı bu gönül sultânını Bilecik’te de ziyâret etmey sürdürür. Bu büyük velîden çok etkilenen Osman Gazî daha sık ziyârete gelerek dînî ve idârî konularda Şeyh Edebâli Hazretlerinin görüşlerinden faydalanır.

Âşıkpaşazâde'nin, Osman Gazî'nin imamı İshak Fakih'in oğlu Yahşi Fakih ve Edebâli'nin oğlu Mahmud Paşa'nın rivâyetlerine dayanarak anlattığına göre, Osman Gazî bir gece Edebâli'nin zâviyesinde kalır. Rüyâsında şeyhin koynundan doğan bir ayın kendi koynuna girdiğini, aynı anda göbeğinden bir ağaç bittiğini ve bu ağacın gölgesinin dünyâya yayıldığını, altından dağlar yükseldiğini ve her dağın altından da suların çıktığını görür. Osman Gazî rüyâsını derhal Edebâli'ye anlatır. Edebâli Hazretlerinin yorumu ise şöyle olur; “Hak Teâlâ sana ve nesline pâdişahlık verecek. Mübârek olsun. Kızım da senin helâlin olacak.” Bu yorumun ardından Osman Gazî, Şeyh Edebâli Hazretlerinin ilim ve irfan sâhibi kızı Malhun Hâtun ile evlenerek kendisinin dâmâdı olur. Osman Gazî’nin Malhun Hatun’la olan evliliğinden Orhan Bey ve Paşa unvânıyla bilinen Alaaddin dünyâya gelir.

Bu evlilikle Şeyh Edebâli Hazretlerine daha da yakınlaşan Osman Gazî, devletin kuruluşu sırasında kânunları hazırlayıp düzenlerken kendi başına hareket etmez. Zîra toplumun maddî ve mânevî ihtiyaçları had safhadadır. Kur’an ve sünnete sıkıca bağlı olan Osman Gazî, fakihliği ve doğruluğu ile nam salmış Şeyh Edebâli Hazretlerinin hukûkî bilgisinden ziyâdesiyle istifâde eder. Devrinin en ileri gelen fakihlerinin rahle-i tedrîsinden geçen Şeyh Edebâli Hazretleri, Osman Gazî’nin başdanışmanıdır. Her konuda görüş ve bilgisine başvurduğu Şeyh Edebâli Hazretleri Osman Gazî’nin isteği üzerine Osmanlı Devleti’nin kadı ve subaşısıdır. Fetvâ makâmına gelen Şeyh Edebâli Hazretleri böylece Osmanlı Devleti’nin ilk kadısı ve müftüsü olmakla berâber devletin ilk kânun ve nizamlarını da hazırlayan kişi olur. Osman Gazî’nin geniş kitleleri etkilemesinde elbette Şeyh Edebâli Hazretlerinin büyük katkısı vardır. Onun döneminde yazılan vakfiyeler, kânun ve nizamnâmeler, verilen fetvâlar Şeyh Edebâli Hazretlerinin hukukçuluğunun yüksek seviyesinin işâretidir. Şeyh Edebâli Hazretleri Allah’ın ipine ilim ve ahlakla sıkıca bağlanmış, Kur’an ve sünnet yolunda tavizsiz bir ömrü tercih etmiştir. O, ilâhî aşkı tüm âzâlarında hissetmiş, ömrünü Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla geçirmiş ve öğütleri de hep bu doğrultuda olmuştur.

Şeyh Edebâli Hazretleri'nin  Osman Gazî’ye nasîhati

Şeyh Edebâli Hazretlerinin Osman Gazî’ye nasîhati olarak günümüze ulaşan şu sözler, onun neden Osmanlı Devleti’nin mânevî kurucusu sayıldığını açıkça ortaya koymaktadır:

“Ey oğul, artık Bey’sin!

Bundan sonra öfke bize, uysallık sana.

Güceniklik bize, gönül almak sana.

Suçlamak bize, katlanmak sana.

Âcizlik bize, hoş görmek sana.

Anlaşmazlıklar bize, adâlet sana.

Haksızlık bize, bağışlamak sana...

Ey oğul, sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz.

Şunu da unutma; insanı yaşat ki devlet yaşasın.

Ey oğul, işin ağır, işin çetin, gücün kula bağlı.

Allah yardımcın olsun.

Güçlüsün, kuvvetlisin, akıllısın, kelamlısın!

Ama bunları nerede, nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgârında savrulur

gidersin.

Öfken ve nefsin bir olup aklını yener.

Dâima sabırlı, sebatlı ve irâdene sâhip olasın!

Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi değildir. Bütün bilinmeyenler, feth

edilmeyenler, görünmeyenler, ancak sen fâziletli ve ahlâklı olursan gün ışığına

çıkacaktır.

Ey oğul! Ananı, atanı say!Bereket büyüklerle berâberdir.

İnancını kaybedersen, yeşilken çöllere dönersin.

Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma!

Gördüğünü görme! Bildiğini bilme!

Sevildiğin yere sık gidip gelme!

Ey oğul! Üç kişiye acı:

Câhil arasındaki âlime, zenginken fakir düşene ve hatırlı iken îtibÂrını kaybedene.

Ey oğul! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.

Haklıysan mücâdeleden korkma!

Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamânını bilen çiftçi, başkasına danışmaz.

Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi, dâvânın

esâsı olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de

sevilmez!

Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez.

Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın.

Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın.”

Malıyla, canıyla, yanıp yıkılmış bir ümmet, bu nasîhatlerin ışığında kurulan Osmanlı Devleti ile yeniden huzûru bulmuştur. Osmanlı’nın kuruluş yıllarında doksanlı yaşlarında olan Şeyh Edebâli Hazretleri, tüm ilmini ve birikimini Osmanlı’ya aktarmıştır. Yetiştirdiği talebeler Anadolu’nun dört bir yanına giderek İslâm’ı anlatmış, ümîdi yitiren niceleri Allah ve Resûlü’nün aşkıyla dirilmiştir.

Şeyh Edebâli Hazretleri büyük bir mutasavvıf olmasının yanında ilk Osmanlı kadısı ve müftüsüdür. Döneminin birçok fakihi ile görüşüp onlardan dersler almış ve nice değerli âlim yetiştirmiştir. İlim ve irfânı ile binlerce gönüle giren Şeyh Edebâli Hazretlerinin en önde gelen talebesi dâmâdı da olan Dursun Fakih Hazretleridir. 1299 senesinde, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda Karacahisar’daki ilk hutbeyi isteği üzerine talebesi Dursun Fakih Hazretleri okumuştur. Şeyh Edebâli Hazretleri Hakk’a yürüdükten sonra Osmanlı Devleti'nin ikinci müftüsü ve kadısı o olmuştur. Dursun Fakih Hazretleri devrinin en büyük hukukçularından biri olmasının yanı sıra nezâketi ve fazîleti ile anılmıştır.

Ebü'l-Vefâ el-Bağdâdî Hazretlerine nispet edilen Vefâiyye tarîkatının mensûbu olan Şeyh Edebâli Hazretleri, aynı zamanda Ahi teşkilâtının da reisidir. Şeyh Edebâli Hazretleri toplumun her kesiminin birlik olmasında büyük rol üstlenmiş, ömrü boyunca ilminin zekâtını halka hizmetle ödemiştir. Ahi şeyhliğinin Edebâli Hazretlerinden sonra kime geçtiği bilinmemekle birlikte, kaynaklarda bu makâmın sonraki yıllarda I. Murad'a intikal ettiği belirtilmektedir.

Birbirinden değerli talebeler yetiştiren Şeyh Edebâli Hazretleri ömrünün sonuna kadar Bilecik'te talebe yetiştirip kadılık ve müftülük görevlerinin yanı sıra zâviyesinde halkın müşkülleriyle ilgilenir. Uzun ve sağlıklı bir ömür süren Şeyh Edebâli Hazretleri, 1326 senesinde 120 yaşlarında iken Hakk’a yürür. Vuslatı Osman Gazî’yi ve kızı Malhun Hâtun’u derinden üzer. Zîra Osman Gazî için, uğurladığı sadece kayınpederi değildir, ilmi ve ahlâkıyla bir millete rehberlik etmiş büyük bir âlimi, şeyhini kaybetmiştir.

Şeyh Edebâli Hazretleri, ömrünün sonlarını geçirdiği Bilecik Kalesi’nde defnedilir. Edebâli Hazretlerinin hemen ardından bir ay sonra da kızı Malhun Hâtun Hakk’a yürür ve Osman Gazî eşini de kendi elleriyle Şeyh Edebâli Hazretlerinin yanına defneder.

Yedi asrı aşkın süredir Hak âşıklarının ziyâretgâhı olan Şeyh Edebâli Hazretlerinin türbesi, Orhan Gazî tarafından, eski Bilecik şehrinin kurulduğu vâdinin sırtında küçük bir tepe üstüne yaptırılmıştır. Eskiden kubbeli olan türbenin üzeri sonra kiremit çatı ile örtülmüştür. Bir salon ve iki ayrı odadan ibâret olan türbede, büyük olan odada mihraplı bir mescit bulunmaktadır. Diğer odanın ise sohbethâne ve misâfirhâne olarak kullanıldığı bilinmektedir. Türbede Edebâli Hazretlerinin kızı Malhun Hâtun ve yakınlarının yedi büyük, dört küçük sandukası bulunmaktadır.

Şeyh Edebâli Hazretleri'nin ölüm yılı ve türbesi

Şeyh Edebâli Hazretlerinin Hakk’a yürümesinden dört ay sonra da Osman Gazî Hakk’a yürür. Osman Gazî, ulemânın fikrine dâima îtibar etmiş, hocası Şeyh Edebâli’nin nasîhat ve duâlarıyla 600 yıl hüküm sürecek bu cihan devletinin temellerini atmıştır. Şeyh Edebâli Hazretleri yaşadığı sürece Hakk’ı söylemiş, Hakk’ı tavsiye etmiştir. Nasîhatleri yüzyıllardır gönülleri aydınlatmakta, kalplerde yer eden sözleriyle bugün hâlâ insanları Hakk’a, iyiliğe ve doğruluğa çağırmaktadır. Ârifliği, ilmi ve irfânı ile yüzyıllar sonrasına bile ışık tutan Şeyh Edebâli Hazretlerinin şu sözleri de insanlara rehber olacak niteliktedir:

Bak dostum!

Câhil ile dost olma: İlim bilmez, irfan bilmez, söz bilmez; üzülürsün.

Saygısızla dost olma: Usûl bilmez, âdap bilmez, sınır bilmez; üzülürsün.

Aç gözlü ile dost olma: İkram bilmez, kural bilmez, doymak bilmez; üzülürsün,

Görgüsüzle dost olma: Yol bilmez, yordam bilmez, kural bilmez; üzülürsün.

Kibirliyle dost olma: Hal bilmez, ahval bilmez, gönül bilmez; üzülürsün.

Ukalâ ile dost olma: Çok konuşur, boş konuşur, kem konuşur; üzülürsün.

Nâmertle dost olma: Mertlik bilmez, yürek bilmez, dost bilmez; üzülürsün.

Şeyh Edebâli Hazretlerinin telif ettiği eserler maalesef günümüze ulaşmamıştır. Bu döneme aât eserlerin birçoğu ne acıdır ki, Moğol istîlâsı sırasında yakılıp yok edilmiştir. Osmanlı Devleti’nin mânevî mîmârı olarak asırlardır şükran ve hayırla yâd edilen Şeyh Edebâli Hazretleri, Anadolu topraklarının önemli bir ilim ve kültür merkezi hâline gelmesine büyük katkılar sağlamış, birbirinden değerli talebeler yetiştirerek İslâm’ın tebliğine de katkıda bulunmuştur. Yaklaşık 120 yıl süren ömrünün her ânını ilim tahsili ve Hakk’a kul olma gayreti ile geçirmiştir.

İlm kesbiyle pâye-i rif’at

Arzû-yımuhâl imiş ancak

Aşk imiş her ne var âlemde

İlm bir kıyl ü kâl imiş ancak (Fuzûlî)

Kur’an ve sünnetle hayat bulmuş, Allah’ın ipine aşk ile sarılmış, o ilâhî aşktan gayrısına yüz çevirip, bu âlemde Hak ile varlık bulmuş bir gönül sultânıdır Şeyh Edebâli Hazretleri (k.s)...

Yazan: Nevin Şahin

http://ankaramasasi.com/haber/800777/anadolunun-manevi-mimarlari-seyh-edebli-hazretleri
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.