Anadolu'nun Manevi Mimarları: Sâfî Amidî Bolevî Hazretleri

İslam alimlerinin hayatlarını Ankara Masası mercek altına alıyor. Yaklaşık 2 ay sürecek yazı dizisinin 50. bölümünde Sâfî Amidî Bolevî Hazretleri'nin hayatı var.
Ankara Masası
|
08 Haziran 2021, Salı - 09:24
Anadolu'nun Manevi Mimarları: Sâfî Amidî Bolevî Hazretleri

Dua ordusunun komutanları, hayatlarını İslam dinini daha iyi anlatabilmek için adayanlar...

Onlar Allah dostları, gönül sultanları, Anadolu’nun manevi mimarları…

Söz sarrafı, gönül aynası Yûnus Emre Hazretleri'nin birbirinden değerli mısralarla anlattığı büyük gönül sultânı Ahi Evran Hazretleri'nden, ömrünü Hak ve ilim yoluna adayan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi'ye; ilmi ve mâneviyâtıyla 18. yüzyıl tasavvuf ve kültür hayatını derinden etkilemiş Hazreti Pir Nûreddîn Cerrâhî'den, ezel dünyâsında verdiği söz üzere yaşayıp, ahde vefâsına tam bir sadâkatle, ebedî âlemin aşk-ı ateşiyle yanmış gönül sultânı Şeyh Vefâ Hazretleri'ne kadar İslam alimlerinin hayatları Ankara Masası okuyucusu ile buluşuyor.

Yaklaşık 2 ay boyunca sürecek yazı dizisinin 50. bölümü sizlerle...

SÂFÎ ÂMİDÎ BOLEVÎ HAZRETLERİ

Seher vaktinin yeliyiz

Sırr-ı hakîkat diliyiz

Mecnûn’a Leyla eliyiz

Biz Şa’bânî bülbülüyüz

Vahdet bağının gülüyüz

Varlığımız yoktur bizim

Meydânımız pâkdır bizim

Didârımız Hakk’tır bizim

Biz Şa’bânî bülbülüyüz

Vahdet bağının gülüyüz

Pîrimizdir Şeyh-i Şa’bân

Erkânıdır mağz-ı Kur’ân

Yolunda canımız kurbân

Biz Şa’bânî bülbülüyüz

Vahdet bağının gülüyüz

Derviş Sâdık harabattır

Özü Hakk’a müstağraktır

Zikri fikri zât-ı Hakk’tır

Biz Şa’bânî bülbülüyüz

Vahdet bağının gülüyüz

Eş-Şeyh Sâdık

Gönülle, ilâhî neş’eyle, yoluna baş koyduğu Allah ve Muhammed (s.a.v) aşk-ı ateşiyle bu vahdet bağı silsilesinin bir gülü de Sâfî Âmidî Bolevî Hazretleridir. Anadolu erenlerinin terbiyesiyle yetişen ve aynı özenle nice derviş yetiştiren bir gönül sultânıdır Sâfî Âmidî Bolevî Hazretleri (k.s)…

Sâfî Amidî Bolevî Hazretleri'nin doğum yeri ve tarihi

Asıl adı Mustafa bin Sâlih olan Âmidî Bolevî Hazretleri Diyarbakır’da dünyâya gelir. Doğum târihi tam olarak bilinmemekle birlikte, 18. Yüzyılın son çeyreği olarak görülmektedir. Diyarbakır müftüsü ve ulemâsından Hacı Sâlih Efendi’nin oğlu olması hasebiyle, tahsil hayâtı önce baba ocağında başlar. Sarf, nahiv gibi ilimleri babasından öğrenir.

Sâfî Amidî Bolevî Hazretleri'nin hayatı

Eğitimine Diyarbakır’da devam eden Sâfî Âmidî Bolevî, dokuz yaşında Kur’ân-ı Kerîm’i ezberleyerek hâfız olur. Sa’deddin Taftazani’nin Şerh-ül-Akâid'e isimli meşhur kitabından çokça istifâde eden Bolevî, daha fazla ilme ulaşmak ister. Oğlundaki istidâdın, Allah ve ilim aşkı isteğinin farkında olan Hacı Sâlih Efendi, Bolevî’nin tahsil için İstanbul’a gitme isteğini kabul eder ve onu duâlarla İstanbul’a uğurlar. İlim tahsiline burada başlayan Sâfî Âmidî Bolevî, Akşehirli Hacı Ömer Efendi’nin rahle-i tedrîsinden geçer. Zâhirî ilimlerde tahsilini tamamlayan Bolevî, 1807 senesinde icâzetnâmesini alır ve müderris olarak İstanbul’da kalmaya niyet eder. Bir arayışa giren Bolevî’ye bir gece rüyâsında devrinin en önemli âlim ve velîlerinden Çerkeşli Mustafa Efendi şöyle seslenir:

"Evlâdım Mustafa Sâfî Efendi! Zâhir ilmini tamamlayıp icâzet aldın. Tasavvuf ilmini öğrenip, ilm-i ledüne kavuşmak için Çerkeş'e gel de bu ilmi tahsil eyle. Çünkü senin İstanbul'da kalmana izin yoktur."

Bu rüyâyı açık bir işâret olarak gören Sâfî Bolevî derhal hazırlığa başlar ve İstanbul’dan ayrılır. Çerkeş'e doğru yola çıkar. Heyecanla Hacı Mustafa Efendi’nin huzûruna gider ve talebeliğe kabûlünü ister. Lâkin isteğine olumlu cevap verilmez. Çerkeşli Mustafa’nın cevâbı hem bir tevâzu örneği hem de dervişlik hırkasının zorluğunu gösterir niteliktedir:

"O, bir âlim kimsedir. Benim zâhir ilminde onun kadar kuvvetim yok. Bu sebeple talebeliğe kabul edemem."

Çerkeşli Mustafa Efendi’den aldığı yanıt Bolevî’nin gönlüne ateş düşürür; dayanamaz ve bizzat Çerkeşli Mustafa Efendi ile görüşür. Ellerini öper ve zâhir ilimlerden geçtiğini, ilâhî aşka tâlip olduğunu söyler. İstanbul’da gördüğü rüyâ üzerine geldiğini ve bunun da açık bir işâret olduğunu anlatır. Böylece Çerkeşli Mustafa Efendi tarafından talebeliğe kabul edilir.

Çerkeşli Mustafa Efendi devrinin en önemli âlim ve velîlerinden biridir. Dedesi Horasan evliyâsından olup Çerkeş’e hicret etmişlerdir. Mustafa Efendi 1743 yılında Çerkeş’te doğmuş, 1814 yılında 73 yaşında Çerkeş’te Hakk’a yürümüştür. Bugün Çerkeş Kadınşah Câmii’ndeki türbesi sevenleri tarafından hâlâ ziyâret edilmektedir. Çerkeşli Mustafa Efendi, Şâbâniyye koluna yenilikler ve kolaylıklar getirdiği için Pîri Sânî diye de meşhurdur.

Halvetiyye tarîkatının kollarından biri olan Şâbâniyye tarîkatı o yıllarda pek çok değerli âlim, sanatkâr, musıkîşinas kimseler yetiştirmiş bir kapıdır. Çerkeşli Mustafa Efendi’nin birçok talebesi de İslâm âlemine bu kapı vesîlesiyle büyük hizmetler sunar. Çerkeşli Mustafa Efendi, müridi Sâfî Âmidî Bolevî’nin yüksek ahlâkı, ilmî zenginliği ve istîdâdının farkındadır ve onu bu şekilde eğitir. Zîra Şâbâniyye tarîkatına büyük hizmetleri geçen Bolevî’yi hocası müjdelemiş ve bir gün kendisini işâret ederek talebelerine şöyle demiştir:

“İşte bu zât benden sonra yolumuzu o dereceye ulaştırır ki kimsenin inkâra mecâli, gücü kuvveti kalmaz. Hakîkat ilmiyle âlemi doldurur."

Bu sözlerden habersiz olan Bolevî, üç sene daha hocasının yanında kalıp edep ve terbiye öğrenmeye devam eder. Şeyhinden izin alıp memleketini ziyârete giden Bolevî, Diyarbakır’a gittiği sırada hocası Çerkeşli Mustafa Efendi Hakk’a yürür. Haberi alan Sâfî Bolevî büyük bir hüzne kapılır. Biricik şeyhinden çok uzak bir diyardadır. Gönlü iki kere yıkılmıştır.

Çerkeşli Mustafa Efendi Hakk’a yürümeden önce müridlerine ve sevenlerine vasiyetini bildirir ve Mustafa Sâfî Âmidî Bolevî’yi halîfe tâyin ettiğini söyler.

Üzüntü içindeki Bolevî, Diyarbakır’da duramaz ve Çerkeş’e gelir. Kendisinin şeyhi tarafından halîfe tâyin edildiği ise gizlenir. Sâfî Âmidî dergâhta hocasının yerine geçen Şeyh Hacı Halil Efendi’nin sohbetlerine devam etmeye başlar. Aradan geçen üç yıla rağmen halîfe tâyin edildiği söylenmez. Bir gün halîfelik vasiyetini gizleyenlerden biri olan Şeyh Hacı Halil Efendi sohbet etmektedir. Sâfî Âmidî ve cemaat de dikkatle dinlemektedir. Tam bu sırada Hacı Halil Efendi’ye bir hal gelir. Telaşla birden kalkar ve başındaki hilâfet tâcını Bolevî’ye giydirir. Cemaat de şaşkındır. Hilâfet duâsını tamamladıktan sonra da Bolevî’den helallik ister. Hacı Halil, ne olduğunu soranlara ise, sohbet sırasında Abdülkâdir Geylânî Hazretleri’ni gördüğünü ve bu işi gizlemekten vazgeçmesini söylediğini anlatır. Sâfî Âmidî böylece şeyhinin vasiyetini yerine getirir ve mürid yetiştirmeye başlar.

Bolu'daki Semerkand Medresesi’nde ders vermeye başlayan Sâfî Âmidî bir taraftan da medresenin yanındaki câmide talebe yetiştirir. Bu sırada bir dergâh inşâ ettirmeye başlar. Hayır sâhibi Şemsi Paşa’nın kızı Hafize Hanım, Aktaş denilen yerden beş dönüm tarla hibe eder. Böylece buraya önce bir câmi ve câminin yanına da küçük bir oda yapılır. Dergâhın inşâsı sırasında evlenen Bolevî, dergâhın yakınında bir ev yaptırır. Burada otuz üç sene derviş yetiştirir ve insanlara rehberlik yapar. Medreseden pek çok değerli âlim icâzet alır. Yetiştirdiği müridlerden Halvetiyye tarîkatından da icâzet ve hilâfet verdiği iki değerli âlim vardır. Bunlardan biri Devrek kasabasından Şeyh Yusuf Efendi, diğeri de Geredeli Abdullah Efendi’dir.

Sâfî Âmidî Bolevî’nin sadece Bolu’da değil Anadolu’nun pek çok yerinde de seveni vardır. Sohbetleri kulaktan kulağa, gönülden gönüle dolaşmaya başlar. Anadolu’dan Balkanlara kadar birçok yerde şevkle hizmet eden yüzlerce değerli derviş yetiştirir. Askerlerden de pek çok kimse ona tâbi olur. Dergâhı sohbetine gelenlerle dolup taşar. Hattâ bu sohbetler gece yarılarından sabah namazına kadar sürer. Sabah namazından sonra ise câmide zikirler yapılır, Kur’ân-ı Kerîm okunur.

Sâfî Bolevî’nin üç oğlu olur. Bunlara Muhammed Faik, Nasrullah Sırrı, Abdülaziz isimlerini verir. Oğullarından Muhammed Faik yirmi yaşında iken babasının sağlığında vefat eder ve Sâfî Bolevî evlât acısını derinden yaşar. Gencecik oğlunu elleriyle toprağa verir. Oğlu Faik dergâhta defnedilir. Sonraki yıllarda kabrin üzerine türbe yapılır. Gencecik yaşında vefat eden Faik, babasının terbiyesinden geçmiş ve ilmiyle Bolu’da meşhur olmuştur. Hem evlâdını hem de değerli bir talebesini genç yaşta Hakk’a uğurlayan Sâfî Bolevî’nin acısı iki kattır.

Sâfî Bolevî dergâhı inşâ ettirdikten sonra, hayır sâhiplerinin yaptırdığı ilâve binalarla dergâh büyür. Dergâhta ders ve sohbetleri herkes tarafından dikkatle dinlenir ve bu vesîleyle de şöhreti her yere yayılır. Osmanlı Pâdişâhı Sultan Mahmud onun şöhretini duyunca kendisini iki defa İstanbul'a dâvet edip, sarayda ağırlar.

Bolevî Hazretleri toplumun ihtiyaçlarını gören, âşık gönüllere nur bir gönül sultânıdır. Meclîsinde bulunanlar akıllarındaki soruların cevâbını onun sohbetlerinde bulur. Şiir yoluyla da ilâhî aşkı anlatan Sâfî Âmidî Bolevî’nin şiirleri maalesef günümüze ulaşmamıştır. Dergâhında yetişen öğrenci sayısı bilinmeyen Bolevî, 30 sene boyunca aralıksız talebe yetiştirir. İstanbul’da ilk medrese tahsilini aldığı ve bazı ilimleri kendisinden öğrendiği, meşhur âlim Hacı Ömer Efendi de ona mürid olur. Diyarbakır’a babasını ziyârete giden Bolevî, ilk hocası olmasına rağmen babasından da büyük hürmet görür. Öyle ki oğlunun bulunduğu sohbet meclislerinde ondan yukarı oturmaz.

Bolevî’nin Diyarbakır’da olduğu bir sırada babası Hakk’a yürür. Babasının ardından Bolevî’nin Diyarbakır’da kalan diğer âile bireyleri de zamanla Bolu'ya yerleşir.

Sâfî Amidî Bolevî Hazretleri Hac yolculuğu

1820 senesinde Hacc’a gitmeye niyetlenir ve o zamanki para ile yedi yüz kuruşla dört kişi Hac yolculuğuna çıkar. Yolculuk sırasında kendilerine katılanlar olur. On iki kişilik bir kâfile ile Mekke-i Mükerreme’ye varırlar. Sâfî Âmidî Bolevî, Hac dönüşünden sonra, insanlar arasına karışmamak ve şöhretten kaçmak için çok gayret gösterir. Lâkin insanların Bolevî Hazretlerinin sohbetlerine arzuları da gittikçe artar. Devletin ileri gelenleri de kendisine çok hürmet ve alâka gösterir ve derin ilminden, bilgisinden istifâde etmek isteyen herkes büyük velînin sohbetine iştirak eder.

Mustafa Sâfî Bolevî’ye büyük muhabbet besleyen Sultan Mahmud vefat eder, yerine Abdülmecît tahta çıkar. Sultan Abdülmecît de, Sâfî Bolevî’ye büyük hürmet gösterir. Tahta çıktıktan sonra dergâhının genişletilmesi, onarılması ve ilâveler yapılmasını emreder. Bu iş için gerekli olan paranın, kendi malından verileceğine dâir ferman çıkarır. Bu işi yürütecek husûsi bir memur tâyin eder. Pâdişah bu iş için her ne masraf gerekirse, kendisine bildirilmesini ister. Tüm masrafların tarafından karşılanacağını ve binalar yapılırken hiçbir işçinin bir akçe hakkı kalmamasını, yevmiyelerinin, haklarının verilmesini emreder.

Vazîfelendirilen memur emredildiği gibi hareket ederek dokuz ayda dergâhı ve ilâve yapılarını yaptırıp tamamlar. Dergâhın inşâsı sırasında işçilerden biri bir gün çalışıp sonra ayrılıp başka bir memlekete gitmiştir. Bu işçinin yirmi yedi kuruşluk yevmiyesi kendisine verilmek üzere aranır ancak bir türlü bulunamaz. Durum Sâfî Bolevî’ye arz edilince, fakirlere sadaka verilmesini tavsiye eder.

Mustafa Sâfî’nin müridlerinden biri de Bolu Sancağı Beyi Hacı Mustafa Bey’dir. Müridleri darda kaldıkları vakit Sâfî Bolevî’den yardım ve nasîhat ister. Sancak Beyi de bir haksızlığa uğrar ve Adana’ya müebbet sürgün edilir. Gelen memurlardan, son kez hocası Bolevî’yi görmek için müsaade ister. Ayrılık sırasında görüşemezler. Sâfî Bolevîbu duruma çok içerleyen Sancak Bey’e:

-Oğlum Hacı Mustafa Bey üzülme! Ayın on dokuzunda Bolu'ya yine dönersin, diye haber gönderir.

Sürgüne gitmek üzere yola çıktığı esnâda ayın on dokuzunda affedildiğine dâir bir haber gelir ve sürgün edilmekten kurtulup Bolu'ya geri döner. Bolu'ya dönünce hemen dergâha bir hizmette bulunur ve lezzetli bir su getirtir. Dergâhın içine bir çeşme ve ilâve odalar yaptırır.

Sâfî Âmidî’nin neden sohbetlerinin bu kadar coşkun olduğunu ve şahsiyetini daha iyi anlamak için müridlerinden İbrâhim Hilmi Bey’in şeyhi için yazdığı Menâkıbnâme’ye kulak vermek lâzım. Hilmi Bey mürşidini şöyle anlatmıştır:

"Mustafa Sâfî Efendi zâhir ilimlerinde derin âlim olduğu gibi, bâtın ilminde, tasavvuf ilminde de çok yüksek derecelere ulaşmıştı. Zamânın en meşhur ve seçilmiş evliyâsından idi. Vefat edeceği sırada şöyle demiştir: "Bende ağzı kapalı bir sandık vardır. Senelerce irşad postunda oturdum, bu sandığın içindeki şeyleri kimse benden sormadı. Kapağını açıp da göstereyim. Bunları anlatacak kâbiliyetli bir kimse de bulamadım ki ona açayım. Sandık benimle gidiyor." diyerek kendisinde Allahû Teâlânın ihsân ettiği yüksek mârifetler olduğuna işâret etmiştir. Evliyânın üç alâmeti vardır: Evliyâ her işinde dâima Allahû Teâlâ iledir. Yani her ne işle meşgul olursa olsun, Allahû Teâlâ’yı unutmaz. Her hususta Allahü Teâlâ’ya sığınır, maksadı dâima Allah içindir. Evliyâ, ehli-i sünnet îtikâdında olup, İslâmiyet’e tam uyar. Sâfî Efendi’de bu alâmetler tamâmen mevcûd idi. Üstün ahlâk sâhibi olup, halk içinde Hakk'ı anardı.”

Bolevî zâhirî ilimlerde meşhur olmuş pek çok kişiye de şeyhlik yapar. Bunlardan biri de Taşçı Osman Efendi’dir. Bolu kaymakamı Mîr-i Miran Tâhir Paşa da onun sohbetini yakından tâkip eder. Tâhir Paşa, Bolevî’nin Hakk’a yürümesinden sonra kabri üzerine ilk olarak türbe yaptıran mürididir.

Yüksek takvâ sâhibi Bolevî Hazretleri geceleri yalnız birkaç saat uyuyup geri kalan tüm zamânını ilim ve ibâdetle geçirir. O, son derece mütevâzı ve ince düşüncelidir, öyle ki, talebelerinin birbirini kıskanması ve birbirlerine kırılmasını önlemek için hepsine aynı eşit sevgiyle ve aynı mesâfede muamele eder.Sâfî Bolevî, her sabah namazından sonra câminin kapısı önünde bastonuna dayanarak bir müddet sohbet etmeyi alışkanlık haline getirmiştir. Bu âdetini yaz kış devam ettirir. Bu sohbetlerin birinde Bolevî sevenlerine şu nasîhatlerde bulunur:

"Zâhir ilimleri günahkâr olanlar da elde edebilir, öğrenebilir. Lâkin tasavvuf ilmi, İslâmiyet’in emir ve yasaklarına tam uymadıkça ele geçmez, öğrenilmez. İslâmiyet’in emirlerine uymadan tasavvufta ilerlemek isteyen kimse, gevşekliğe düşer, tasavvuftan tat alamaz.”

Ömrü boyunca Kur’an ve sünnet ışığında yaşamayı tavsiye eden Bolevî Hazretleri, tüm ömrünü de Allah yolunda gece gündüz hizmete adar. Temizlik husûsunda da son derece dikkatli ve özenli olan Sâfî Âmidî Bolevî, müridlerine bu yönde de nasîhat verir. Hem mürid hem de mürşidlik zamânında sokağa çıkarken üzerine sokak çamuru değmemesi için altı kalın ayakkabı giyer. Hem elbisesini hem de gönlünü kirlerden muhafaza etmeye çalışır.

Sâfî Amidî Bolevî Hazretleri'nin ölümü

Sâfî Âmidî Bolevî otuz üç gün hasta yatar. Hakk’a yürümeden önce hastalığı her tarafta duyulur. Sevenleri dergâha doluşur. Sanki hastalığının uzaması, sevenleriyle vedâlaşabilmesi içindir. Zîra hasta olduğunu duyan bütün sevenleri Bolu’ya akın eder, çeşitli şehirlerdeki müridleri, halîfeleri ziyâretine gelir… Hakk’a yürümeden önce dört bir yandan gelen müridlerine, yerine Geredeli Şeyh Abdullah Efendi’yi halîfe tâyin ettiğini ve ona tâbi olmalarını vasiyet eder. Sonra Allah ismini hafif sesle zikre başlar ve binlerce talebesi de onunla berâber bu zikre katılır. Sâfî Âmidî Bolevî Hazretleri sevenlerinin gözyaşları içinde, 1846 senesinde altmış üç yaşında iken Hakk’a yürür.

Vefâtına, “El-ulemâü vereset-ül-enbiyâi" hadis-i şerîfi ebcet hesâbına göre târih düşürülür.

33 yıl aralıksız talebe yetiştiren SâfîÂmidî Bolevî’nin dergâhında kandil hiç sönmemiş, kapısına gelen çevrilmemiş, yolda darda kalan misâfir edilmiştir. Talebelerine her zaman Kur’an ve sünnete göre yaşamayı tavsiye etmiş ve halk içinde Hak’la olabilmeyi öğretmiştir. Halvetîlik ve Şâbânîlik tarîkatının bu destûrunu en iyi şekilde yaşayan Bolevî onca şöhretine rağmen bir gün böbürlenmemiş ve ömrünün sonuna kadar halka hizmet etmiştir.

Hitab-ı Elest’te bezm-i ezelde

Sadâkatla ikrar verenlerdeniz

Gönül gezdirmeyiz gayrı güzelde

Biz cemâl’ullah’ı görenlerdeniz

Bir Kün emri ile halk oldu dünyâ

Bu kadar mevcûdat bu kadar eşyâ

Nefahtü min ruhî dedikte Mevlâ

Vücûd-ı âdeme girenlerdeniz

Bin türlü derd ile bezet Dertli’yi

Gerek kısalt gerek uzat Dertli’yi

Bâb-ı vilâyette gözet Dertli’yi

Yabancı değiliz erenlerdeniz (Aşık Dertli)

Allah ve Resûlü’nün izinde bir hayat süren Bolevî, ilâhî aşkla dolu dolu bu yolda fenâfillâh makâmına erişmiştir…

Bolu’daki türbesi bugün hâlâ Hak âşıkları tarafından ziyâret edilen; mümtaz şahsiyeti, îman dolu hayâtı, Hakk’a teslimiyeti, halka nasîhatleriyle iki asırdır kalplerde hayat bulan bir gönül sultânıdır Sâfî Âmidî Bolevî Hazretleri (k.s)…

Yazan: Nevin Şahin

http://ankaramasasi.com/haber/823373/anadolunun-manevi-mimarlari-sf-amid-bolev-hazretleri
İlginizi Çekebilir

Yorumlar (0)

Yorumunuz İletilmiştir.